300) KAYIP UYGARLIKLARIN KÖKENİ

Yayin Tarihi 2 Eylül, 2008 
Kategori TÜRK DÜNYASI

KAYIP UYGARLIKLARIN KÖKENİ

image001.jpgAztek, İnka, Maya, Mısır, Paskalya, Uygur, Tibet, Anadolu uygarlıkları arasındaki benzerlikler ve eserler bu kültürün tek bir kaynaktan çıkıp tüm dünyaya yayılmış olduğunu düşündürmektedir. Bu kültür Güneş İmparatorluğu Mu’nun kültürüdür.
  Özellikle son yüzyıla bakacak olursak neredeyse bütün önemli adımların bu süreçte yapıldığını ve gelişimin çok daha hızlı artarak ilerlediğini görüyoruz. O zaman insanoğlunun sadece günümüzün uygarlığını yaratmış olduğunu düşünmek bencillik olmuyor mu? Bu soruların yanıtlarını belki de günümüz uygarlığının temel taşlarının çok daha eskilerde atıldığı varsayımıyla açıklamak mümkün olacaktır. İnsanlığın karanlık ve yok olan bir tarihinde yaşayan uygarlıklar izlerini, gizemli mesajlarının seslerini, okyanusun derinliklerinden bizlere ulaştırmaya çalışıyor olmasın sakın?
  Churchward’ın yaptığı araştırmalar bundan 70.000 yıl belki de daha eskiye dayanan ve bugünkü dünyasal konumu itibariyle Pasifik Okyanusu’nu kaplayan bir kıtadan bahsedilir. Bu ana kıtaya Mu adı verilmişti. Mu bir rahip kral tarafından yönetilmekte kendisine “Ra Mu” denilmekteydi. Mu’nun sembolü tek tanrıyı temsil eden Ra yani Güneş’ti. Ra adı Maya, İnka, Mısır ve Eski Hindistan’da kullanılmıştır.

image002.jpg  Bu bilgi bile uygarlıkların kökenindeki ortak alanı göstermektedir. Mu hakkında çok şey söylenebilir. Tabletlerden aldığımız bilgilere göre Mu Uygarlığı en az 3 kez tufan felaketi ile sarsılmış. Ana kıtanın batacağını anlayan bazı rahip ve bilgeler, Orta Asya (Gobi Çölü civarı) ve Atlantik Okyanusu’nun bulunduğu yerlere göç etmiş ve buralarda Uygur ve Atlantis Uygarlıklarını oluşturmuştur. Uygurlar da Türkler’in ilk ataları kabul edilir. Atatürk’ün Mu Uygarlığı ile ilgili araştırmalarının temel nedeni Türkler’in kökenini aramaktı.
  Ana kıtanın batacağını anlayarak, göçe hazırlanan ve bilgiyi tüm dünyaya dağıtan bu bilgelik yolcularının adı  Naacal’lerdi. Naacal inisiyelerinin yaptığı bu göçler çok önemliydi ve belki de bugünkü pek çok bilginin kaynağını teşkil etti. Peki Naacaller hakkında ilk bilgiler nerede ve ne şekilde ortaya çıktı? 1880’li yıllarda James Churchward adında bir İngiliz, Tibet’te bazı taş tabletlerin izlerine rastladı. Tibet’te uzun yıllar kalarak bu tabletler üzerinde yazan eski dili öğrendi ve ilk kez burada Naacaller hakkındaki bilgileri gün ışığına çıkarmaya karar verdi.

image003.jpg  Bugün okyanuslarla kaplı bir alanda bulunan Mu ve Atlantis Uygarlıklarının çok ileri düzeyde teknolojiye sahip olduğu bilinmektedir. Modern bir Indiana Jones olan arkeolog David Hatcher’ın yapmış olduğu araştırmalar neticesinde kaleme aldığı 6 kitaplık “Kayıp Kentler” dizisinde bu uygarlıkların yaşadığına dair çok gerçekçi bilgileri bize aktarmaktadır. Okyanus altında yapılan yeni araştırmalar ve özellikle Bimini’deki bulgular söylenenleri doğrular niteliktedir.
  Mu ve Atlantis uygarlıkları hakkında bize bilgi ileten bir diğer kaynak da Edgar Cayce adındaki kahindir. Cayce ‘okuma’ (Hipnoz veya başka bir trans haliyle bir kişinin geçmiş yaşamlarını öğrenebilme yöntemi) dediğimiz yöntemle pek çok kişinin geçmiş yaşamlarını araştırmıştır. Yapmış olduğu binlerce okuma sonucunda kitaplar yazılmış ve öldükten sonra adına bir vakıf kurulmuştur.
  Cayce kitaplarında o dönemde yaşamış olan kişiler hakkında detaylı sorular sormuş ve yaşanan hayatı en ince ayrıntılarına kadar ortaya koymuştur. Bugün Cayce’nin yapmış olduğu okumaların gerçek olduğu ispatlayan deliller hızla artmaktadır. Metafizik açıklamalar bilimsel yöntemlerle desteklendiğinde, daha doğrusu bilimin gelişimiyle algılamış olduğumuz yeni metafizik anlayış, yeni ve modern bir dünya görüşü ile birleştiğinde yanıtlar da kendiliğinden gelmektedir.

TİBET’TEN NAACAL  TABLETLERİNE

image004.jpgİngiliz silahlı kuvvetlerinde albay olan Churchward, 1880’li yıllarda Hindistan ve Tibet’te görevle bulunduğu sıralarda bu kıta hakkındaki ilk bilgilerini edinmiş ve araştırmalarını olağanüstü çabalarla tamamlayarak batık uygarlık Mu ile ilgili beş eser yazmıştır.
  Churcward’ın kaynakları, Batı Tibet’te bir mabette, bu mabedin baş rahibi tarafından kendisine verilen “Naacal Tabletleri” ile, Amerikalı Jeolog William Niven’in 1921-23 yılları arasında Meksika’da ortaya çıkardığı tabletler olmuştur. James Churchward 1883’de, Batı Tibet’te bir manastırda bu belgelerin en önemlilerini gün ışığına çıkarttı.Tibet’te görevli olarak bulunan Churchward, eski dinlerin kökenleri hakkındaki araştırmaları doğrultusunda Tibet’teki manastırları dolaşırken, yolu Batı Tibet’te bir manastıra düştü. Bu manastırın, “Büyük Rahipler Kardeşliğinin” önde gelen üyelerinden olan baş rahibi Rishi, Churchward’a, günümüzden 15 bin yıl önce yazılmış “Naacal Tabletleri” ni gösterdi.
  Rishi’nin Churchward’a, binlerce yıldır sır olarak saklanan tabletleri niçin gösterdiği bilinmiyor. Ama tahminen bu bilgilerin yeryüzüne çıkma zamanı gelmişti ve karşılaşma da pek tesadüf değildi. Rishi, Churchward’a iki yıl boyunca üstatlık yaptı ve sadece büyük rahiplerin bildiği, Naacal Tabletlerinin yazıldığı dili kendisine öğretti. Naacal dilini öğrenen ve tabletleri inceleyen Churchward, bu tabletlerin ışığı doğrultusunda batık kıta Mu ve uygarlığının izlerine rastlamak umuduyla 50 yıl sürecek olan araştırma gezilerine başladı.
  Pasifik okyanusundaki hemen bütün adalarda, Sibirya ve Orta Asya’da, Avustralya’da, Mısır’da incelemeler yapan Churchward aradıklarını Meksika’da buldu. Amerikalı Jeolog William Niven, 1921-23 yılları arasında Meksika’da yaptığı kazılarda, 11.500-12.000 yıl önce yazıldıkları saptanan 2600 dolayında tablet buldu. Bu tabletlerdeki yazılar ne Niven tarafından, ne de tabletler üzerinde uzun bir inceleme yapan Carnegie Enstitüsü uzmanlarından Dr. Morley tarafından okunamadı. Tabletlerin varlığını duyan Churchward Meksika’ya gitti ve Tibet’te öğrenmiş olduğu Naacal diliyle yazılı olduklarını ispatladığı Meksika tabletlerini çözmeyi başardı. Tibet tabletlerinde eksik kalan bilgilerini Meksika tabletleri ile tamamlayan Churchward, batık uygarlık Mu hakkında büyük yankılar getiren eserlerini böyle yazdı.
  Churchward ve Niven’in bulguları, Mu kıtasının bugünkü Pasifik okyanusunun oldukça büyük bir bölümünü kapladığını, Hawaii, Haiti, Fiji, Paskalya adaları ile diğer Polonezya adalarının bu batık kıtadan artakalan parçalar olduklarını ortaya koydu.

Danimarkalı araştırmacı ve yazar Eric Von Daniken de, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta olan bu adalar kültürlerinin şaşılacak derecede benzediklerini işaret ediyor. Churchward’a göre Mu kıtası, doğudan batıya 8 bin kilometre, kuzeyden güneye de 5 bin kilometre uzunluğunda dev bir ada kıtaydı. Naacal tabletleri bu kıtanın, uygarlığın beşiği olduğunu öne sürmektedir. Yaklaşık 70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu; zaman içerisinde tüm dünyada birçok koloniler ve büyük imparatorluklar oluşturmuştur. Mu uygarlığının kolonileştirdiği ve daha sonra bağımsızlaşarak birer imparatorluğa dönüşen en önemli iki büyük imparatorluk vardır bunlar Atlantis ve Uygur İmparatorluklarıdır. Ayrıca, bugün Antik Mısır, Çin, Hint ve Maya uygarlıkları diye bilinen uygarlıkların kökeninde de ‘Mu Uygarlığı’ yatmaktadır.

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

Paylaş:

Yorumlar

“300) KAYIP UYGARLIKLARIN KÖKENİ” yazisina 9 Yorum yapilmis

  1. Ali DEMİREL yorum tarihi 2 Eylül, 2008 22:24

    Bu konuda aklıma takılanlar:
    1)Atatürk’ün emriyle yapılan MAYA kültürünün araştırma raporları neden yayınlanmıyor?
    2)Ezelden beri iyi ve kötü güçlerin (Rahmani ve şaytani) var oldukları ve sürekli sıcak-soğuk savaş halinde oldukları kanısındayım. MU kıtası battıktan sonra; iyileri UYGURLAR (dolayısıyla biz Türkler) kötüleri ise ATLANTİS dolayısyla şimdiki anlamda batı medeniyeti mi temsil etmekte?
    3)MU uygarlığı tek tanrılı, ATLANTİS medeniyeti ise pagan inançlı (Lüsifer’e-Şeytana tapan) mıydı?
    Bence bu konuları biz Türkler araştırmalıyız. Bizim saklayacak bir şeyimiz yok ama batı medeniyeti (bence) bir şeyleri gizleme veya yanlış aksettirme çabasında…

  2. CENGIZ ULKUMUZTURAN yorum tarihi 2 Ekim, 2008 18:41

    Sayin Haluk Berkmen beye ilgilenmesi icin bir bilgi sunuyorum. TABLET LI DOKUMA SEKLI HEM ORTA ASYADA HEM ANADOLUDA HEM GUNEY AMERIKADA VE DE HEM DE VIKINGLERDE TESPIT EDILMISTIR. SON DERECE OZGUN BIR DOKUMA SEKLININ DUNYANIN HER TARAFINDA GORULMESI TEZLERIYLE ORTUSUYOR. BASLANGIC ICIN DEMET DALTABAN(KAAN) IN 1987 (Saniyorum) YILINDA YAPTIGI MASTER TEZINE ULASABILIR KENDISI. ZIRAAT FAKULTESINDE MEVCUTTUR. O TEZDEKI REFERANSLAR CIDDI CALISMALARDIR – LEEDS E DEK UZANIR. SAYGILAR. NECMI.

  3. emirhan gerçekcan yorum tarihi 17 Eylül, 2009 00:24

    mu kıtası var olmuş olabilir.naacal tabletleride öyle ama bu bilgilerden yola çıkılarak uydurulan bir çok safsata var.mitolojik kavramlar ile paleontolojik kavramlar iç içe girmiş.mu kıtası atlantis gibi uygarlıklar belki farklı adlarla yaşamış büyük ihtimalle ama onlarla birlikte organize halde gelmiş olan bir yapılanma var ise bile başında olan kötülükten başkası değil.”gizli olan her şey kötüdür” tezini savunuyorum…

  4. erdal yorum tarihi 26 Ocak, 2010 17:35

    mu kıtası kolonileri atlantis kıtasına yerleşmişti dolayısıyla mu ana merkez atlantiste evladıydı.bütün dillerin tek bir dilden türediğidir, güneş dili.güneşin arkasındaki güneş dili bizim türkcemiz olabilirmi açaba kim bilir…bilim adamları ön yargılı olmadan bütün dillerin kökenini ortaya çıkarırsa açaba mu ve atlantısin gizli bilgileri açığa çıkarak insan oğlu yeni bir çağa geçebilir belkide .fantastikcede olsada fikir ve düşünmek insan oğlunun gizemlere ve keşfetme iç güdüsü bitmez bir duygudur.

  5. salim cerik yorum tarihi 10 Şubat, 2010 16:48

    Bazı yazılarda Türkler mu’danmı yoksa ergenekon’danmı geldi diye yorumlar gördüm. benim bildiğim kadarıyla büyük bir Türk toplumunun başına gelen velaketden yada soykırmdan sonra dağlara sığındığı burada çoğaldıkları ve iki kurdun yol göstemesiyle sıkışıp kaldıkları bölgeden Çıkışını anlatır bununla bereber başka türlü ve çeşitli anlatımlar vardır genelde türk topluluklarının destanlarında , bu bölgeye ergenekon denirdiği söylenir. fakat Türkler bu hadiseyi yaşamadan öncedende vardılar, urallardan altaylara kadar en azından ve bu bölgelere efsanelere kayıp kıta Mu’dan geldiğini düşünenler vardır. Atatürkte bunu araştırmıştır.bunun bir delillide sayılacak mu’nun en büyük asyadaki kolonilerinden biride antik çağlardaki uygurlar olduğu söylenir.

  6. atilla ceylanlı yorum tarihi 10 Mart, 2010 22:23

    atatürk kayıp kıta mu ve köken diye sinan meydan tarafından yazılmış kitaplar var yararlanbilirsiniz ayrıca bizim ergenekon destanı daha yakın tarih de olan bi olay ama mu kıtasısnın batışı 12000 yıl öncedir

  7. hakaN yorum tarihi 11 Mart, 2010 16:43

    Türk tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. açık tenli insanların görüldüğü her yerde türkler tarihte yasamış ve iz bırkmıştır. etrüksler,hattiler,sümerler,elamlar,sakalar(iskitler) uygurlar,tokarlar,avarlar,hazarlar….oguzlar(ogurlar)…vs..eski Türkler ilk beyaz ırk’tı ve tarihleri boyunca geniş ve çesitli bölgelerde iklimsel ve kültürel etkililerle birçok kollara ayrılarak çeşitlendiler hem fiziksel hende kültürel açıdan ve bir çoğuda asilime olmuştur tarihin içinde..

  8. mert yorum tarihi 2 Ağustos, 2010 20:27

    türklerin kökeni çok eski biz köklü ve geniş tarihi olan bir millettiz tarihte kurulan devletlerin bir tenesinin adına kök türk bile demişiz.

  9. Ali yorum tarihi 12 Ekim, 2010 20:18

    Yalnız benim anlamadığım bu kıtada yanlızca Türklermi yaşıyordu.Yada Aztek, İnka, Maya, Mısır, Paskalya, Uygur, Tibet, Anadolu uygarlıkları Türktür yani aynı soydandır ama başka isimlerle anılmıştır diye düşünüyorum doğrumu lütfen bilgilendirin.

Yorum yap