173) BATI’NIN “TÜRK BİRLİĞİ” KORKUSU
Yayin Tarihi 9 Mayıs, 2008
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ
BATININ TÜRK BİRLİĞİ KORKUSU
Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Hiç şüphesiz dünyada tek bir millet, özünü bozmadan, birçok hasletini yitirmeden bir kıtanın bir ucundan öteki ucuna gidip orada bir imparatorluk kurarak hemen yanındaki kıtanın da ortalarına kadar genişleyebilmiştir. Bunu Türkler başarmıştır. Üç kıtada kurdukları imparatorluk üzerinde bugün üç dinden, 30 a yakın devlet kurulmuş olması yapılmış işin cesametini ortaya koyar. Bu beceri, savaşmanın yanı sıra, yönetme sanatının inceliklerine vakıf olmanın, adil ve hoşgörülü olmanın da eseridir. Ancak bütün bu özellikler, hasletler aynı zamanda Türkleri özellikle Batı dünyası açısından ilk sıradaki potansiyel tehdit haline getirmiştir. Bunun etkilerinin hala süregeldiğini, Avrupa tarihinin yazılmasında en etkili milletlerden biri olmamız ve Avrupa’nın yarısına yakınını asırlar boyu yönetmemize karşın Batılıların bizi işlerine geldiği zaman Avrupa devleti, gelmediği zaman Avrupa dışı bir devlet olarak kabul etmelerinde görüyoruz.
Türkler bu yönetme ve fethetme özelliklerinde bizzat Türkler tarafından yönetildikleri derecede başarılı oldular. Bunu bilen Batılılar ise Türkiye’nin tekrar güçlenmemesi için içimizdeki finansal, siyasal ve sivil toplum kuruluşları gibi uzantılarıyla, basın ve medyamızı da etkileyerek, Türklük dışı unsurları söz birliği etmişçesine iş başına getirme stratejisini kullanma çareleri ararlar. Atatürk’ün ölümünden bu yana giderek bu stratejilerinde başarılı olmuşlar ve bizi özellikle dış politikada hadım etmişlerdir.
Kıbrıs, Ege, Irak’ın kuzeyinde son yıllarda yaşadığımız başarısızlıkları hep bu nedene bağlarsak yanlış yapmış sayılmayız. Özellikle tarih bilincimizi erozyona uğratmada büyük ölçüde başarılı olmuş dış güçler bugün milli bütünlüğümüz ve üniter yapımızı parçalama yolunda uğraş vermekteler. Buna karşı koyan, neredeyse tek kale kalan Cumhuriyet in güçlü sigortası Silahlı Kuvvetlerimizi pasifize edemeyenler, ulusal egemenliğimiz üzerindeki tehditlerini arttırdıkça meydanlarda Ayyıldızlı bayraklarla bir anda toplanmış yüz binlerin tepkisiyle karşılaşarak kâbus yaşamaya başlamışlardır.
Batı, Türkiye yi parçalamak için önce milli duyguları etkisizleştirme, dostluk, barış hikâyeleriyle uyutma stratejisini uygular. Milletçe hafızamızın zayıf olduğunu bilir. Çünkü Türk ün en önemli zayıflığı aşırı merhameti ve affetme duygusudur. Bunun için önce kapitülasyonlarla ve ardından gelen Sevr zorlamalarıyla işgal edenler ve ardından da ülkemizde PKK’yı ortaya çıkaranlar, besleyenler unutuldu. Suriye, Ermenistan, Rusya, Bulgaristan, Irak, İran ve İsrail belli zamanlarda hep bir elden belli ölçülerde PKK’yı beslediler, Yunanistan her konuda PKK’ya hamilik etti. Bunların hemen hepsini unuttuk. Siyasilerimiz Yunanlılar ile sarmaş dolaş pozlar verdiler. Ertesi gün ise Rumlar sözde Pontus Soykırım heykelini Selanik’te Atatürk ün doğduğu evin hemen yakınlarına nispet yaparcasına diktiler. Karasularımıza, hava sahamıza göz diktiler. Bunlar, basın ve medyanın belli kesimince unutturuldu. Yıllardır NATO’lu sözde müttefiklerimizin PKK terörünü açıkça desteklediği görmezden gelindi, yok farz edildi. Batı ülkelerinin bizden duydukları korkuyu bize karşı her alanda yıpratma, bizi parçalama stratejileriyle gidermeye çalıştıklarını anlayamadık.
TÜRK POTANSİYELİNDEN KORKANLAR
Orta Asya dan kopup gelerek, İran’ı ve Anadolu’yu fethederek Orta Avrupa içlerine kadar ilerleyen Oğuz Türkleri, genişledikleri bu bölgelerde, Anadolu, Rumeli, Azerbaycan Türkleri olarak adlandırılan toplulukları meydana getirmiş ise de esasen bütün Orta ve Doğu Avrupa coğrafyasındaki bölgelere daha önceleri yerleşmiş olan Peçenekler, Kumanlar (Kıpçak), Hakaslar, Karluklar ve Akhunlar’ı unutmamak gerekir. Yine Ortadoğu da yerleşen başta Türkmenler ve birçok Türk boyu da Türk ırkının bu bölgelerde kurmuş olduğu imparatorluğun temel yapısını ve devraldığı zengin ırk mirasının köklerini açıklar. Yani temelde bir avuç Osmanlı Türk’ü eski dünyanın yarısını tek başına fethetmemiştir. Anadolu, Avrupa ve Ortadoğu da asırlardır var olan Türk varlığının da yardımıyla Osmanlı imparatorluğu gibi geçmişin bu muazzam gücü ortaya çıkmıştır.
Batılı emperyalistler Türklüğün bu zengin mirasının ve yaygın dağılımının tarihsel boyutlarının farkındadırlar. Doğu Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan bölgedeki yok edilemeyecek Türklük etkisinin büyüklüğünün farkındadırlar. Bunu Sovyetler Birliği gibi bir baskı rejiminin bile 70 yıllık mezalim sürecinde yok edemediğini de tespit etmişlerdir.
Geçmişten günümüze uzanan bu mirasa ve realiteye bugün bir de bu söz konusu geniş coğrafyadaki Türk insanının başarı gösterdiği diğer boyutlar eklenmiştir. İş adamlarımızın, eğitim kurumlarımızın, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ilgisizliği ve bürokrasinin türlü engellerine rağmen nasıl geliştiğini, günbegün bölgede egemenlik kurmaya başladığını gören Batılı emperyalistler, bugün bizi içerden parçalama faaliyetlerine tekrar hız verme ihtiyacını artan ölçüde hissetmektedirler.
Özellikle Sovyetler Birliği’nin bütün gayretlerine, Türkistan’ı parçalara ayırmalarına, Türkler birbirlerini anlamasınlar diye 15 farklı alfabeyi uygulamalarına rağmen geçmişten bu yana bölgede var olan Türklük bilincini ve bunun göstergesi olabilecek Pantürkizm olgusunu ortadan kaldıramadılar. Sovyetler Birliği Panslavist yaklaşımına ve elindeki bütün ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri güce rağmen her an yeşerebilecek ve bütün dünyada bende varım diyecek bir Pantürkist olguyu ortadan kaldıramadı. Çünkü asırlardır, Batılı emperyalistlerin Batıda, Panslavist uygulamaların da doğuda hedefi haline gelen Türkler yıllardır bir refleks geliştirerek bu yok edici senaryolara karşı mücadeleye girdiler. Bu mücadele özellikle komünist süreç boyunca bütün Doğu Bloku ülkelerinde zor kullanmak suretiyle süregeldi. Türk kimliğini yok etme senaryosunun en canlısının 1980’lerin sonunda Bulgaristan da yaşandığı unutulamayacaktır. Batı Trakya da uygulanan farklı türdeki asimilasyon senaryoları da yıllardır, bugün dahi sürdürülüyor. Eski Yugoslavya topraklarında, Makedonya’da, Kosova’da, Kıbrıs’ta, Irak’ın kuzeyinde Telafer’de, Kerkük’de, Musul’da, Güney ve Kuzey Azerbaycan’da somut bir var oluş mücadelesi görüyoruz. Ermenilerin Karabağ’daki işgali, Gürcistan’da Ahıska Türkleri’nin trajedileri bugünkü Türk Dünyası’nın önemli meselelerinden sadece bir kısmıdır. Bugün Türk Dünyası’nın adeta aysbergin görünmeyen kısmı gibi gizli ancak büyük ve derin potansiyel başka sorunları da var. Batılı emperyalistlerin ve Panslavik uygulamaların, Orta Asya’nın zenginlikleri üzerinde başlayan, giderek ortaya çıkan son oyunları da yeni tehdit boyutlarıdır. Yine küreselleşme ve buna uygun olarak ülkeleri belli kalıplara sokarak onları içten usulca ve çoğu zaman yumuşak savaş yöntemleriyle ele geçirme çabaları özellikle yeni kurulmuş ve dış politika açısından deneyimsiz, kurumsal örgütlenme açısından zayıf Türk Cumhuriyetleri için de gözden uzak tutulmaması gereken bir tehdittir.
Pantürkizm veya daha dar anlamda, dünyadaki Türk Devletleri’nin tamamını bir araya getirerek, bir AB veya Arap ligi örneğinde olduğu gibi ekonomik ilişkileri geliştirmekle başlayan anlaşmalar yapmaları, ekonomik ilişkilerde birbirlerine destek olmaları, siyasal anlamda BM örneği, Uluslararası Olimpiyat Komitesi veya Futbol Federasyonları veya çok çeşitli uluslararası ekonomik kuruluşta birbirlerine destek olmaları, tek alfabeyi gerçekleştirip, Türk Radyo-Televizyon Yayın Birliği’ni kurmaları, ulaştırma sistemlerini müştereken geliştirmeleri, enerji üretim ve naklinde emperyalist ülkeler tarafından yapılan istismara karşı koymaları, herhangi bir Türk Cumhuriyeti’ne karşı yapılmış bir askeri müdahaleye uluslararası örgütler nezdinde beraberce karşı koyup, hatta birbirlerine askeri anlamda da yardım etmeleri elzemdir. Bunu başaramayan Türk Dünyası, ezilmeye açıktır.
Zaman zaman ortaya konan “Kardeş Türk toplulukları Federasyonu” fikri bu anlamda bir realite olmalıdır. Yine bu anlamda Pantürkizm, bütün Türk toplulukları için bir varoluş hedefi olmalıdır. Bu mücadele, tek para, tek ülke, tek lider, tek ekonomi güden küreselleşme olgusuna karşı da bir başkaldırı olacaktır. Pantürkizm bazılarının lanse etmeye çalıştığı gibi, başka ulusların toprağını elinden alma, onları özgürlüklerine son verme mücadelesi değildir. Bu mücadele ve başkaldırı, Türklüğün gücünü bizden daha iyi kavramış olan ve bizleri pasifize etmek, hatta ortadan kaldırmak isteyenlere karşı verilecek bir mücadele olacaktır. Bu mücadele Türk Devletleri’nde yaşayan ve bulundukları toprakların nimetlerinden özgürce, onurluca yararlanmak isteyenlerin var oluş mücadelesidir. Çünkü özellikle, yabancı müdahalesiyle karıştırılan, mezhep çatışmalarının en katı boyutlarını yaşayan Irak örneğinde olduğu gibi yabancı güçler, ülkelerin zafiyetlerinden yararlanma konusunda hiç tereddüt etmezler. Bu konuda zafiyet yaratırlar, etnik ve daha da hassas olan dini çatışmaları körüklerler. Bunlardan en iyi şekilde yararlanırlar. Parçala ve yönet taktiğidir bu. Bu nedenle özellikle Türk Devletlerinin bu tuzaklara düşmemesi, dirliğin, düzenin garantisi olan laik düzene de sıkıca sarılmaları gerekir. Çünkü Batılı emperyalistlerin yanı sıra zaman zaman onların da kontrolüne giren Panslavizm ve Panarabizm in bugünlerde en geçerli gibi gözüken silahlarının, laikliği zayıflatmak, İslam âleminde “Ilımlı İslam”, “Az Dindar”, “İyi Müslüman” “Daha iyi Müslüman” gibi kavramları yerleştirmeye çalışmak olduğu artık gün gibi belli olmuştur. Birlik olup karşı koymadıkça da özellikle Batılıların en köklü rakip olarak gördükleri Türk Dünyası’nı ve bu anlamda Pantürkist girişimleri zayıflatma çabaları her geçen gün artan düzeyde bir tehdit unsuru olarak ortaya çıkacaktır.
Ali KÜLEBİ / TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili
(18/06/2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesi eki STRATEJİ DERGİSİ’nde yayınlanmıştır.)
Yorumlar
“173) BATI’NIN “TÜRK BİRLİĞİ” KORKUSU” yazisina 1 Yorum yapilmis
Yorum yap
Sayın Ali Külebi Bey, Gerçeğin ta kendisini analiz etmişler.Bavroski Laikliğin Türkiye için bir dayatma olduğunu söylemiştir.Eğer laiklik kalkarsa onların işine yarayacak.Irak’ta olduğu gibi Alevi ve Sunni olayları büyüyecek iç çatışma çıkacaktır.Çünkü başa gelenler Devletin Dinini oluşturacak ayrımcılık yapacaklardır.Buda emperyalistlerin işine gelecek,Ülkemizi maddi ve manevi çöküntüye uğratacaklardır.Böylevce hayal ettikleri Yugoslavya örneği hayata daha kolay geçecektir.Yugoslavya’daki katliamın baş sorumlusu AB ve ABD dir.Böl parçala ve yönet.Yalnız yanıldıkları tek şey burası Yugoslavya değidir.Anlaşılan bizden gelen bir tokat daha onları belki bu sefer kendilerine getirecektir.Gelecek Türk Birliğindedir.Bunun için Sizin gibi değerli Hocalarımızın çok çalışması gerkiyor.Daha yapacak çok işimiz var.Hoşçakalın…