785) Sırlarla Dolu Esrarengiz Ica Taşları

Yayin Tarihi 1 Kasım, 2015 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

Sırlarla Dolu Esrarengiz Ica Taşları

image001

Dünyadaki çözülmeyi bekleyen en büyük bilmecelerden biri, ica taşları olarak bilinen, Colomb öncesine ait yaklaşık 15.000 adet üzerinde gravürler bulunan bir taş kütüphanesidir.
Bu taşlar bir çöl ehri olan Peru’ daki İca şehri yakınlarındaki bir mağarada bulunmuşlardır. İca başkent Lima’ dan 300 km. Uzaklıkta bulunmaktadır. 60’ lı yıllarda bir çiftçi Nasca çizgilerinden çok uzakta olmayan bir yerde bir mağarada taşlardan oluşan bir tepe bulduğunu açıklamıştı. Bazıları ise gömülü haldeydi. Çiftçi ilk önce cebinde bir kaç taşla gelmişti. Ancak bir yığın taşla tekrar geri gelmesi pekde uzun sürmedi. Bir zaman taşları turistlere satarak iyi para kazandı.
Artık çiftçiyi tanımayan yoktu. Kısa zamanda bir arkeolog ordusu bu mağaraya geldi.
Bu arada taşlarla Peru hükümetide ilgilenmeye başladı.Ve Peru’nun yağmacılarla dolu ikinci bir Mısır olmasını istemediler. Çiftçiyle ne tür bir anlaşma yapıldığını kimse bilmiyor ancak, tutuklanmasından ve hapis cezası almasından sonra birden bire sattığı o taşların sahte olduğunu ve onları kendisinin yaptığını belirtti. Bu işi turistlerden para yürütmek için yaptığını ve işlerin buraya kadar varacağını tahmin edemediğini söyledi.

image002

1966 yılında Dr. Javier Cabrera, doğum gününde üzerinde çizimler bulunan küçük bir taş hediye aldı. Çizimler ona eski geldi, çünkü taşın üzerinde ilkel bir balık çizimi vardı.
Dr. Cabrera çiftçinin en iyi müşterisi olmuştu bu arada. Daha sonra Dr. Cabrera çiftçiyle konuşmaya gitti ve çizimleri nasıl yaptığına ait bir çok soru sordu.Ve bir çok çelişkili cevap aldı. Adam çizimleri kendisinin yaptığını ısrarla söylüyor, ancak bunun ömür boyu hapiste tıkılı kalmaktan korktuğu için söylediği belliydi.
Doktor çiftçiden birkaç bin adet taş satın almıştı.Ve bu taşlardan daha kaç tane olduğunu öğrenmek istiyordu.  Sanki çiftçi her hafta daha çok taş yapıyordu. Cabrera çiftçi tarafından uyutulduğuna inanmaya başlamıştı.Yani çiftçi taşları kendisi yapıyordu. Çiftçi taşları nasıl imal ettiğini anlatmayı reddediyordu. Doktor bir hesap yaptı. Buna göre çiftçi hergün en az 1 taş hazırlarsa bütün taşları hazırlaması 40 yıl sürecekti. Bu imkansızdı. Dr. Cabrera taşların üzerindeki resimler hakkında cevaplara ulaşmak için hemen işe koyuldu.
Taşlar bir çok değişik boyutlardaydı. Bazıları avuç içine sığacak kadar küçük, bazıları ise bir köpek kadar büyüktü. Taşlardaki çizimler kesintiye uğramadan çizilmişlerdi. Yani sanatçı elini kaldırmadan çizmişti. Gravürler taşın orjinal renginden daha açık renkteydiler. Fakat oyuklardaki renkler daha koyuydu. Buda gösteriyor ki taşlar uzun zaman önce kazınmışlardı. Taşlar andesit içermekle birlikte griden siyaha değişen renlerde volkanik özelliklerde gösteriyordu. Bunun yanında çok sert olan bu taş türünü ilkel aletlerle kazımak çok zordur. Almanya’daki bir labaratuar taşlardaki oyukları (kazınan yerleri) inceleyerek, kazıma işleminin eski bir zamanda yapılmış olduğu sonucuna vardı. Ayrıca taşların bulunduğu bölgede milyonlarca yıl öncesine ait fosil ve kemik kalıntılarına rastlandı.

image003

Kil çamurundan yapılma eserleri içinde barındırdıkları organik artıklardan dolayı tarihlendirmek kolaydır ama bu eski taşlar organik madde içermedikleri için tarihlendirilmesi çok zordur. Klasik karbon metodu cisimdeki organik maddeler( bir zamanlar yaşamış olan canlılar) esasına dayanarak bir tarihlendirme yapabilmektedir. Taşın üzerindeki koruyucu siyah tabaka bakterilerden meydana gelmiştir. İyi bir koruyucu tabakanın bu şekline gelmesi için binlerce yıl geçmesi gerekiyor. Kazıma işlemi sırasında bu tabakada kazınmış ve gerçek taşın görünmesine yol açmıştı. Fakat kazınan yerlerde tekrar siyah bir tabaka meydana gelmeye başlamış. Buda gösteriyorki kazıma işlemi çok uzun zaman önce yapılmış.
Dr. Cabberas’ın taşlardan oluşan kütüphanesi insan melez ırklarına ait kalıntılar, eski hayvan türleri, kayıp uygarlıklarla ve dünya felaketleriyle ilgilidir..
Bunlar arasında inkalardan kalmış kasklı insan figürleri, kalp ve beyin naklini gösteren gravürlerde vardır. Bazı taşlar hayatı uzatmak ile ilgili genetik kodlarda içermektedir. Kandamarlarının ince hortumlarla betimlenip, doğal enerjiyi üretme ve hücre bölünmesinin tasviride bulunmaktadır. Ayrıca 4 seriden oluşan taşlar üzerinde eski mitleri anlatır gibi ve bilinmeyen anakaralar ( kıtalar ) barındırmaktadır. (altta)

Eğer eski batık kıtalar teorisini desteklemek istersek, araştırmacı ve yazar James Churchward’ın kutsal bir Tibet tabletinde yazılı olan bilinmeyen 2 kıtayıda örnek gösterebiliriz. Kitabının ismi “ KAYIP KITA MU” ve konusu bir zamanlar hint okyonusunda bulunan bir kıtadır. Bu bölge ayrıca kayıp kıta atlantisin eski kitabelerde bahsedildiği yerdir.
Kaşif William Niven Yucatan’da bulduğu bir kabartmada Atlantik ve Hint Okyonusunda bulunan dev kara parçalarına raslamıştı. Bunlar Atlantis ve Lemurya olabilirler mi?

image004

Bu gravürde bir sezeryanla doğum anlatılıyor. Uyuşturmak içinde akupunktur kullanılmış.

Bilimadamları Amerika, Asya ve Afrikanın önceleri bugünkü şekillerinden çok daha farklı olduğu görüşünde hemfikirdirler. Çünkü kıtalar yerdeğiştirmektedirler. Jeologların yardımıyla Dr. Cabrera, Taşlar üzerinde çizilmiş olan kara parçalarının dünyamızın milyonlarca yıl önceki halini gösterdiğini teyit etti.
Dr. Cabrera şu sonuca vardı; Gerek zaman, gerek ustalık, gerekse bilgi bakımından taşlardaki bu çizimleri o çiftçinin yapmasına imkan yoktu. 11.000 taş satın aldıktan sonra Dr. Cabrera, çiftçinin güvendiği bir arkadaşı olmuştu. Ayrıca çiftçinin, turistleri aldattığını kabul eden bir kağıdı imzalaması karşılığı hapisten çıktığını da öğrendi. Aksi halde devlet arazisindeki şeyleri satmaktan ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilirdi.
Dr. Cabrera jeologlarla birlikte taşların üzerindeki garip haritaları incelemeye koyuldu. Bazı köşeler ve kara parçaları tanıdık gibi geliyordu ancak aralarındaki okyanus kısımları garip derecede bugünkünden farklıydı. Bilgisayar analizleri sonucunda jeologlar, bu haritaların, gezegenimizin günümüzden 13 milyon yıl öncesini gösterdikleri sonucuna vardılar.
Peru her zaman garip bir ruhsal güce ve her şeyi bilmek isteyen kültürlere sahip olmuştur. Hatta gezegenimizi ziyaret ettikleri iddia edilen “eski astronotlara” ev sahipliği yapmıştır. Peru’nun büyük bir bölümü yüksek bir elektromanyetik alan üzerinde bulunmaktadır.
Ufo gözlemleri Peru halkı için gayet sık rastlanan ve normal bir olaydır. Hatta bazıları ise Dünya dışı canlılarla irtibat halinde olduklarını iddia etmektedirler.
Bazılarına göre Machu Picchu Ufolar için bir iniş yeridir.

Ica taşları aynen Nazca çizimleri bir sır olarak kalmaya devam etmektedir. Bu bölge yüksek elektromanyetik enerjiye sahiptir. Bu yüzden bir uzay üssü olarak kullanıldığı iddia edilmektedir. Bölge yüksek miktarda demir içerdiği için böyle bir enerjiye sahiptir.
İca taşlarını kim yaptı? Göstergeler birazda dünyadışını gösteriyor. Fakat bu konu çözülemeyen sırlar kervanında yol almaya devam edecek gibi.

image005

İca taşlarının gösterdiğine göre, dinozorlar yakın geçmişe kadar yaşamışlardı. Bunun yanı sıra ileri bir uygarlık mevcuttu.
Günümüzde bazı bilimsel araştırmalar gösteriyorki, bazı dinozor türlerinin 60 milyon yıl önce soylarının tükenmesine rağmen, bazı türlerin Afrika’nın henüz keşfedilmemiş yağmur ormanlarında yaşamış olma ihtimali var. Buna tek delil, orada yaşamış olan yerli halkın gördüğünü söyledikleri harika yaratıklardır. Eğer Kongo’daki yağmur ormanlarında daha ayrıntılı bir araştırma yapılırsa, belki daha fazla delil bulunabilir.
Ancak, birde düşünün; ya bazı dinozor türlerinin yeteri kadar uzun zaman soylarını sürdürüp insan ırkıyla beraber aynı zaman dilimini paylaştığına dair deliller mevcutsa?
Deliller anlatılan hikayelerden daha da ötede. Eğer, eski devirlerde yaşamış insanların taşlara kazıdıkları dinozor resimlerine rastlanırsa ne olur? İyi bir delil olmaz mıydı? Ne dersiniz?
Bahsi geçen taşlar gerçekten var. Bilinen adıyla İca taşları. (Peru- İca şehrinde bulunmuşlardır.) Bu taşların büyüklüğü tenis topundan bir köpek büyüklüğüne kadar değişmektedir. Bu taşlar el ile kazınmış olup, ilkel (tarih öncesi) balıklar, dinozorlar ve görünüşe göre gelişmiş bir teknoloji kullanan yerliler görülmektedir. Sorun ise, bilim adamları bu taşların yaşını belirleyememektedirler.

NEREDEN GELDİLER ?

İca taşları ilk olarak bilim dünyasının ilgisini 1966 yılında çekti. Doktor Javier Cabrera doğum gününde üzerinde kazınmış resim bulunan bir taş hediye alır. Kazınmış taş çok eskiye benziyordu. Fakat doktorun daha çok ilgisini çeken şey, taşın üzerine kazınmış olan tarih öncesi bir balık resmiydi. Taşın nereden geldiğini araştırmasıyla, yakında 15 bin taşlık bir koleksiyona sahip olması uzun sürmedi. Belki hediye aldığı ilk taştaki balığın soyunun tükenmiş olduğunu ispatlamak zor. Ancak diğer taşlardaki resimleri tanımlamak çok kolay. Kolaylıkla tanımlanabilen resimler arasında Triceraptos, Stegosaurus, Apatosaurus gibi dinozor türleri ve uçan bir Pterodactylus’un sırtında oturan insan figürleri bulunmaktadır. Ayrıca, insanların dinozor avladıkları sahnelerde bulunmaktadır. Bunun dışında, teleskoplarla gökyüzüne bakan insanlar, açık kalp ameliyatı ve sezeryanla yaptırılan dogum sahneleride göze çarpmaktadır.
Bu nasıl olabilir? Bilim, modern insanın 2 milyon yıldan beri varolduğunu ve dinozorların 60 milyon yıl önce yok olduklarını düşünüyor.

Şu 3 ihtimalden biri doğru olabilir:

  1. Dinozorlar çağında yaşamış insan toplulukları vardı.
  2. Dinozorlar, bilimin düşündüğünden daha uzun yaşadılar yeryüzünde.
  3. Bu taşlar çok ikna edici bir şakadan ibaret.

Taşlar, ilkel aletlerle kazınması çok zor bir mineral olan Andesit içermektedir. Bakteriler tarafından, binlerce yıl süren bir aşamadan sonra meydana getirilmiş doğal bir koruyucu tabaka içermektedirler. Gravürler, bu koyu renkli tabakanın kazınmasıyla yapılmış olup, alttaki daha açık renkteki taş görünür haldedir. Bazı incelemelerin gösterdiğine göre, kazınmış kısımlarda yine bu bakteri işi göze çarpmaktadır. Buda gravürlerin çok eski olduklarına dair bir delildir.
Bazı halk bu taşları turistlere satmıştır. Hatta bir çiftçi tutuklanmıştı bu yüzden. O da taşları kendisinin yaptığını söylemişti. Bir çok kişi çiftçinin hapis cezasından kurtulmak için böyle söylediğine inanmaktadır. Çünkü devlete ait bir malı satmanın cezası çok ağır hapis cezası gerektiriyordu. Bu gün görmekteyizki, yöre halkı aynı yöntemle taşları kazımakta ve satmaktadırlar. Fakat önemli bir farkla; kazıdıkları yerdeki koruyucu tabaka kaybolmuştu.Yukarıda belirttiğimiz gibi yerine yenisi gelmemiştir.

TAŞLARIN TARİHLENDİRİLMESİ

Maalesef İca taşlarının tarihlenmesi şu an için mümkün değil. Karbon 14 metoduyla tarihleme sadece cismin içerdiği organik maddelerle mümkündür. Taşların tarihlendirilmesi ise, bulunmuş oldukları yöredeki toprak analizleri sonucunda yapılabilir. Taşlar erezyona uğramış bir dere yatağından geliyor olabilir. (Yada bilinmeyen bir mağaradan. Hangisine inanmak size kalmış.)
Bu sebeple geldiği yer bilinmediği için toprak analizi yapılıp tarihlendirmek imkansızdır.
Taşların anlamı inanılmaz gibi. Hatta ciddi bir inanılmazlık. Eğer gerçekseler, dünya taihini yeniden yazmak gerekecek.

GERÇEKMİ ŞAKAMI ?

Gelin o 3 ihtimale bir kez daha bakalım.

  1. Dinozorlar çağında gelişmiş bir insan ırkı vardı. Bu Dr.Cabrera’nın favori teorisidir. O, taşları, gelişmiş bir insan kültürünün bıraktığına inanıyor. Ona göre, bu taşlardan oluşan kütüphane, o insanların bilgisini yansıtmaktadır. Bunlar ilaçlar, astronomi, tarih öncesi yaratıklar, uzay yolculuğu teknolojisi, taşların anlattığına göre başka gezegenlere kaçışı ( bir dünya felaketine engel olmak için ). Bunu anlamak mümkünmü ? Neden ( teleskop yapabilen , ameliyat bilgisine sahip, başka gezegenlere giebilecek imkana sahip) gelişmiş bir ırk bilgilerini bu tip ilkel bir yöntemle geriye bıraksın? Neden o zaman bazı resimlerde ilkel silahlarla dinozor avlayan insanlar göze çarpmaktadır? Böyle bir topluluğun yaşamış olduğuna dair başka bir kanıt yoktur.
  2. Dinozorlar bizim düşündüğümüzden daha uzun süre dünya üzerinde yaşadılar. Bu teori mümkün görünüyor. Ancak şu ana kadar Triceratpos, Stegosaurus yada başka bir çeşit dinozor türünün insanlarla beraber yaşadığını kanıtlayan bir fosil bulunamadı. Bazı yerlerde dinozor ve insan ayak izleri aynı yerlerde bulunmuş olmasına rağmen, bu tartışma henüz bir sonuca ulaşamamıştır.
  3. Taşlar ciddi inandırıcılığa sahip bir şakadır. Bu mantıklı bir düşünceye benziyor. Ancak buna da bir delil yok şimdiye kadar. Üstelik koruyucu tabaka meseleside var ortada.

Bu konuda ancak bilim, çok derin ve kapsamlı bir araştırma sonucunda bir karara varabilir.

image006

Bazı taşlar inanılmaz. Mesela yukarıdaki gibi. Burada bir beyin ameliyatı anlatılıyor. Kafatasındaki kesik açıkça görülüyor.

image007

image008

Taşların neredeyse üçte biri dinozorlarla ilgili.(üstte Allosaurus, altta Triceratops) Hatta bazıları görünüşe göre evcilleştirilmiş.

image009

Ancak 1992 yılında keşfedilen Diplodocus türü dinozor binlerce yıl önce nasıl resimlenebiliyor?

image010

Biri teleskopla gökyüzüne bakıyor. Bir kuyruklu yıldız göze çarpıyor.

image011
Burada bir makas resmedilmiş.

image012

image013
Yukarıda iki farklı taş görülüyor. Kıtaların antik çağlardaki durumu resmedilmiş.

image014

Dinozor ve insan. Soru işaretleri devam ediyor…

image015

image016
Dr. Cabrera’nın müzesinden kareler

ufonet.be

https://insanveevren.wordpress.com/

 

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap