63) NOEL BAYRAMININ KÖKENİ TÜRKLER !

Yayin Tarihi 31 Aralık, 2007 
Kategori TÜRK DÜNYASI

Noel Bayramının Kökeni Türkler!

image0018.jpg

———————————————————————————————-

İnanabilir misiniz, yüzyıllardır Hıristiyanların İsa’nın doğuşu olarak kutladığı “Noel Bayramının çok eski Türklerin “yeniden doğuş bayramı” olduğuna? Nereden nereye; inanılacak gibi değil, değil mi?

Ben de ne yazık ki yeni öğrendim. Bu senenin galiba ilk başlarinda idi… Adnan Atabek imzali bir e-mail aldim. Yazı bana çok ilginç gelmişti ve Hiristiyanların Noel Bayramı’nın tamamiyle Türklerden alınmış olduğunu gösteriyordu! Fakat üzerinde durmaya vaktim olmadı; bir de Noel zamanına doğru ele almayı düşünmüştüm. Bu arada, Türk devletlerinden başka birilerine de ayni konuyu bilip bilmediklerini sordum. Yanıt – Iran’ın Azerbaycan bölgesinden- Ismail Bey’den geldi. Ismail Bey’in verdiği yanıtın -tam olarak aynı olmasa da- gelen mektuptaki anlatıya çok uyduğunu gördüm.

Olay şöyle:

Türklerin tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasinda bir “akçam ağacı” bulunuyor. Bu ağacin tepesi de gökyüzünde oturan Tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzuyor ve buna “hayat ağacı” diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde bulabiliriz. Ülgen, insanlarin koruyucusu; sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor.Türklerde güneş çok önemli.  

Inançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladiği 22 Aralık’ta gece, gündüzle savaşiyor. Uzun bir savaştan sonra da gün, geceyi yenerek zafer kazanıyor. Bu, güneşin yeniden doğuşu; bir “yeni doğum” olarak algılanıyor Türklerde. Bayramin adı “Nardugan”. “Nar=güneş”, “tugan/dugan” da “doğan”. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. Işte bu güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle “akçam ağacı” altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacin altına hediyeler koyuyorlar; dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar tanrıdan… Inanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için evler temizleniyor ve güzel giysiler giyiliyor; ağacın etrafinda şarkılar söylenip oyunlar oynaniyor.

Yaşlılar, büyükbabalar ve nineler ziyaret ediliyor; aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. (Yedikleri, yaş ve kuru meyveler yanında, özel bir yemek ve bir tür de şekerleme.) Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömrün çoğalacağına, uğur geleceğine inanıyorlar .. . Yazılana göre, “akçam ağaci ” sadece Ortaasya’da yetişiyormuş. Mesela, Filistin’de bu ağaci bilmezlermiş. O yüzden, bu olay Türklerden Hiristiyanlara geçmiştir; Hiristiyanlar, Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek almışlardır bu töreni, deniyor. Isa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok! Doğum, güneşin yeniden doğuşu.

Meydan Larousse’ta, Isa evrenin nuru olarak algılanıyor ve bu olayın pagan halklardan alınıp Isa’ya yakıştırıldığı yazılıyor. Internet’te yazıldığına göre, Imparator Kostantin (324-337) zamanında Iznik’te toplanan konsülde, 22 Aralik’ta güneşin doğumu için yapilan bu “pagan bayramı” Isa’nin doğumu olarak 24 Aralik’a alınıyor ve buna da “Noel Bayramı” deniyor. ( Batı kilisesi [yani Katolikler], 25 Aralık’ta kutluyorlarmiş bunu.) Çam süsleme ise, ilk olarak 1605′te Almanya’da görülüyor ve oradan Fransa’ya geçiyor.

Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını göçebe ve ilkel (!) olarak tanımladığı Türklerden yürütmüş! Yeni yapılmakta olan çalışmalarla Batı‘ya Türklerden kim bilir daha nelerin geçtiği ortaya çıkacak! Belki de yazının ve dillerin anasının da Türkler olduğu kanıtlanacak.

Muazzez Ilmiye Çiğ

Sumerolog

Paylaş:

Yorumlar

“63) NOEL BAYRAMININ KÖKENİ TÜRKLER !” yazisina 3 Yorum yapilmis

  1. Nuriye Özdinçer yorum tarihi 31 Aralık, 2007 23:06

    Bilim dünyamızın değeri Sn Muazzez Ilmiye Çığ’a ne kadar teşekkür etsek azdır.Atamız sayesinde Türklüğün derinliklerine inildi.Türkologlarımız sayesinde kimliğimizi yeni yeni tanıyoruz.Ne Mutlu Türküm diyebilene.

  2. Samet Acar yorum tarihi 1 Ocak, 2008 15:04

    Ben,herzaman olabilir,düşüncesini kabulederim.Tarihe baktığımızda ,tuvalet kullanımında,gerek alaturka ve gerekse değişime uğramış alafranga kullanımlar ,Osmanıl’nın Avrupaya götürmüş olduğu yenilikler diğe yazılmaktadır.Ne yazık ki,temizliyi yeni kullanımları onlardan görüyoruz.Demek ki biz Türkler çok eski gelenek ve göreneklerimizi kayıb etmişiz.Bu kültür hennekadar bizlerin ise de Osmanlı bunu uygulamamış.Eğerki uygulasaydı Osmanlı kültüründen kendi kültürümüzü yaşamış olurduk.Araştırmalarınızın doğruluğuna katılıyorum.Türkler’de daha nici yaşamamış olduğumuz kültürler vardır,ancak inceden ipliğe gezip araştırıp ortaya çıkarmak gerekir.Aksi takdirde Avrupa Beyler’i bulur,kendilerine mal eder.Genelde yabancı belgeselleri izlediğim de Ortaasya Türk kültürü çok yayınlanmakta,Avrupası defalarca bunu izlemektedir.Bizim prgram yapımcı bilgiçler ne yapıyorlar,sabah dedikodu,akşam dedikodu ,kültürü olmayan adice programlar.Yetişen genç ne öğreniyor?Dedi-kodu kültürü.Kendi öz benliyiniöğreten belgesel kültür yok.Zaten elli yılarından beri sinemamıza bakınız,vudu-kırdı,aşk,acındırmak zavallı filimler.Hiç kayda değer Türk kültürünü tanıtıcı istisnaların dışında ,kültür politikası yoktur.Sağolunuz Yılmaz Karahan Bey .Acaroğlu

  3. Silvan GÜNEŞ yorum tarihi 5 Ocak, 2008 02:16

    Sayın Mzeyyem hanım çok teşekkürler ne güzel bilgiler veriyorsunuz. Bunların hepsini bir kitapta toplamak lazım. Öğrenelim de ona göre savunalım. Emeğinize sağlık

Yorum yap