371) AMERİKALI YAZARIN, “TÜRK TARİHİ TEZİ”

Yayin Tarihi 24 Ocak, 2009 
Kategori TÜRK DÜNYASI

Amerikalı Yazar;

Türk Tarihi Tezini Kanıtlıyor

Hiç tufandan önce insanların uygarlığının neye benzediğini öğrenmek ister miydiniz? Bu artık mümkün. Bu görüntüler,Türkiye ve Orta Asya’da kazılarla ortaya çıkmaktadır.

Biz insanlar tüm uygarlığın atası olarak Sümer, Yunanistan, Mısır ve Çin’i görmeye yanlış bir şekilde şartlanmışızdır. Ancak şimdi Türkiye ve Orta Asya’da arkeologlar tufandan on binlerce yıl önce uygarlık izlerini keşfetmektedirler. İran ve başka yerlerde kazılarda sadece bir değil ama belki de birkaç “Nuh’un gemisi” olduğunu öğrenmekteyiz.

Bir zamanlar Yunanlılar ve Türkler tek bir halktı. Ancak, belirsiz bir tarihte onların yolları ayrıldı. Onlar o zamanlar daha emekleme çağında olmalarına rağmen birbirlerine gayrimeşru dediler. Binlerce yıldır, Yunanlılar Türkleri örtbas edip Batı Uygarlığın atalarının kendileri olduğunu dünyaya ikna edebilmişlerdi. Ancak bu yalanı daha fazla sürdüremezler.

Yakın zamanda tarih konusunda bilgili bir Türk hanımla yazıştım ve ona böyle korkunç bir sahtekârlığın nasıl yürütülebildiği konusunda fikrini sordum. Türkler ve Yunanlılar hakkında olup bitenleri bilmediğini belirtti, ancak şunları söyledi “Yunanlılar ve Türklerle ilgili şunları söyleyebilirim. Zeus Türkçe bir isimdir. Yunan sahtekârlığı artık bir sır değildir ve birçok araştırmacı, Yunanlı olarak bilinen birçok şeyin Helen öncesi Yunan olmayan Mısır, Hitit ve Türk uygarlıklarına ait olduğunu anlamaya başladılar – Bu çok tartışmalı bir konudur. Türkiye’deki Truva kazıları yürütün Profesör Manfred Korfmann, Avrupa’da yaptığı bir konferansta Truva ve diğer önemli Anadolu Uygarlıklarının Yunanlı olmadığını söylediği için büyük tepki görmüştü. Anadolu’nun çok yakın bir tarihte Yunanlaştığını söyledi. O zamandan önce başka önemli uygarlıklara ev sahipliği yapıyordu. Maalesef, Prof. Korfmann yakın bir tarihte vefat etti. Çok şükür, akademik dünyada bu önemli konuyu açmaya vakti oldu. Önderimiz Atatürk “Anadolu 7000 yıldır Türk’tü” demişti ve Çanakkale’de İngilizleri yendikten sonra Truvalıların intikamını aldık demişti. Bunu sadece politika sanabilirsiniz ama Petroglifler herkesin göreceği şekilde ortadadır.

Yahudi Tarihini yazan Flavius Josephus, eserinin Yunancaya tercüme edilmesini istemedi. Çünkü o zaman Yunanlıların, Yahudiliği kendilerinin keşfettiklerini iddia edebileceklerini savundu.

Hıristiyanlığı ilk kabul edenlerin Türk ulusları olduğu tarihi bir gerçektir. Bunun sebebi bizden saklanmıştır. Aslında bir Yunanlı olan Roma İmparatoru Konstantin I, Türklerin neden Hıristiyanlığı bu kadar kolay kabul ettiklerini öğrenmemizi istemedi. Dolayısıyla, onun etkisiyle dünya tarihinin en şaşırtıcı gerçeklerinin biri bizden esirgenmişti. Ben kendim bunu yakın tarihte öğrendim, birkaç ay sonra “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” kitabımı yazdım.

image001.jpg

Belirttiğim gibi tüm dünya uygarlıklarının ataları ve tüm bilimlerin öncüleri, Sibirya’dan bugün Modern Türkiye’ye uzanan bölgede bulunan eski Türk halklarıydı. Onlar Ayan (Ari), Kuru,Turan, Tulan, Danuu veya Tanu (Dan Kavimleri) ve diğer benzeri isimlerle bilinmektedir. Ayrıca onlara Pancha Krishtaya (İnsanlığın Beş Irkı) denilirdi.

Dünyanın eski efsanelerine göre Kuzey Kutbu bugün bildiğimiz ıssız buzullar değildi. Orada iklim koşulları elverişli ve ılımandı. Topraklar bereketliydi. Hyberborların, çocukların bile kolayca öğrenebileceği ve uygulayabileceği basit bilimsel teknolojileri vardı. Oksijen sevileri günümüzden daha yüksek olduğu için onlar hastalıksız binlerce yıl yaşayabiliyorlardı. İntihar etmeden kolayca ölemiyorlardı.

image002.jpg

Onlar iki başlı bir kartal, Krishta (Krişta, Christ) ve haç (Krsti) olarak simgeledikleri  yüce Tanrı olarak taptıkları güneş enerjisini kullanabiliyorlardı.  Dinlerini kendi adlarıyla Krishtaya ve ayrıca “fatih” anlamına gelen Kristihan (Sanskritçe sözlüğe bakınız). Onların dininin bütün dinlerden önce var olduğunu bilmek Hıristiyanları şaşırtabilir. Ancak bu bizim şu anda kadim insan tarihini yeniden yazmamızı mecbur eden tek gerçek değildir.

Kuzey Kutup bölgelerinin Rus araştırmacısı felsefe doktoru Valery Dyemin, Yunanlıların efsanelerinde İskitlerin kuzeyinde olduğu anlatılan Hyperborea’nın (”Kuzey rüzgarı Borea’nın ötesi”) gerçekten var olduğunu savunmaktadır.

Dyemin şöyle demektedir, “Ben inanıyorum ki o uygarlığın kalıntılarını Avrasya ve Amerika’nın  buzul bölgelerinde, Kuzey Kutbun Arktik deniz ada ve takımadalarında, deniz, göl ve nehir diplerinde aramalıyız. Rusya, Hyperborea’yla ilintili olabilecek en fazla mıntıka ve kalıntıya sahiptir. Bazıları şimdiden araştırmacıların dikkatini çekmiştir, diğerleri keşfedilmeyi bekliyor. Kola Yarımadası, Vaigach Adası, Karelia, Ural Dağları, Batı Sibirya, Khakasia, Yaktia ve başka yerlerde aktif keşifler günümüzde devam etmektedir. Franz Josef bölgesi, Taimyr ve Yamal’da da araştırma yapmanın olasılığı vardır.

“Coğrafik terim olarak ‘Hyperborea düzlüğü’ teknik açıdan kullanılmaktadır. Bilim adamları düzlüğün deniz dibine neden battığını öğrenmek için dinamiklerini tartışıyorlar.

“Diğer deyişle, Hyperborea (Hiperborya) sonuçta deniz dibine inen kalıntıların üzerinde yayılmış olabilir.

“16ncı asır Flaman haritacı ve coğrafyacı Gerhardus Mercator, haritalarının birinde Kuzey Kutup civarında çok büyük bir kıtayı göstermektedir. Bu yer derin nehirlerin adalara böldüğü bir takımadadır. Tam merkezinde bir dağ bulunmaktadır (efsanelere göre Hint Avrupalıların ataları Meru Dağına yakın yaşıyorlardı). Sormak gerekir, bu yer haritaya nasıl geçti? Ortaçağlarda Arktik bölgeler hakkında bilgi yoktu. Mercator’un kadim bir haritadan faydalandığına dair belirtiler var. Bunu 1580 yılında yazdığı bir mektupta açıklamıştı. O harita Arktik Denizi’nin ortasında bir kıta gösteriyordu. Bunu da haritasında buzsuz olarak göstermişti. Mercator’un haritasının  kadim haritaya dayandığı gözükmektedir.” [http://english.pravda.ru/science/mysteries/29-11-2006/85697-Paradise-0]

image003.jpg

Kutsal kitabımız, bu Hyperborea cennetine Aden adını veriyor. Ancak Aden Rus ve Sibirya bozkırlarının esas adından başka bir şey değildir. Maalesef, onların dünyevi cennetleri yok olacaktı. Büyük bir felaket, belki de büyük bir göktaşı, meteor veya asteroitin dünyayla çarpışması eksenini ve/veya yörüngesini değiştirmiştir.  Hyperborea buzul bir cehenneme dönüştü. Hiperborealılar sonra günümüzde Türkiye ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin bulunduğu yerlere kaçtılar. Efsanelere göre onlar Tannu Tuva (ayrıca Tewa veya Tiwa). Bu Tannu kelimesi ayrıca Sanskritçe Danu olarak geçer ve fatih anlamına gelir. Onlar ayrıca kendilerine üstün fatihler anlamına gelen Su-Tannu derler. Türkçe’de Su ayrıca asker anlamına gelir.

Afganistan, Pakistan, İran, Irak ve Orta Asya ülkeleri dahil çok geniş bir alanı kapsayan bu Federasyonları sonunda dağıldı. Belki de bu zamanlarda Yunanlılar Türk kardeşlerine sırtlarını çevirerek ayrı bir yola gitmeye karar verdiler. Bu dağılan ülkeleri Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Kazakistan, Kurustan (bugünkü Türkiye), Kırgızistan, Özbekistan ve diğerleri olarak bilmekteyiz. Bunların sonu “stan” ile bitmektedir. Unutmayalım ki, “stan” ekleminin kökeni “Su-Tannu”dan gelmektedir.

Daha sonra Altay bölgesinde büyük bir sel bölgeyi daha da verimsiz duruma getirdi. Bundan sonra onlar Hindistan’ın içlerine kadar yayıldılar ve orada mevcut olan yüksek bir uygarlığa kendi bilgeliklerini kattılar. Hindistan’a girdikten nerdeyse hemen sonra iki bölge arasında karşılıklı nüfus yerleşmeleri başladı. Dini inançlarını birleştirdiler. Sonuç olarak Şiva (Shiva), İndra, Kubera (bizim Heber’imiz) ve diğerleri olarak bildiğimiz Hindu tanrılarının aslında Türk ve Sibirya kökenleri vardır.

Onlar ayrıca Mısır, Sümer, Çin ve bildiğimiz tüm diğer kadim uygarlıkları kurdular. Onlar bize değişik alfabe ve hatta dinlerimizi bile verdiler. Dolaylı veya dolaysız olarak, onlar İnka, Aztek, Mayaların atalarıydı, Tihuanaco ve Karal gibi kadim ve yüksek Güney Amerikalı şehirlerinin mimarlarıydılar.

image004.jpg

Hindistan’da bile insanlığın ve tüm uygarlıkların yaratıcı gücüne Ana Tanrıça olarak tapılır. Onun kutsal mekânı manyetik Kuzey Kutbun merkezindedir.

Kuran’a göre Âdem (İnsanoğlu için Türkçe ismi) Aden (Sibirya bozkırları) cennet bahçesinden kovulduktan sonra Siri Lanka veya diğer adıyla Serendip’e uçarak “Âdem Tepesi”ne indi. Serendip, Sanskritçe Ceren-Dvipa kelimelerinden türemiştir. Anlaşıldığı gibi Âdem pek de ilkel sayılmazdı.  Onun Siri Lanka’ya bir tür hava gemiyle gittiği anlaşılmaktadır. Oradan tüm dünyayı dolaştı. Sonunda Arabistan Cidde’de geride kalan Havva ile tekrar bir araya gelip Orta Asya’ya geri dönmüş.

Hint efsanelerinde Hyperborea’dan gelen Ana Tanrıça ve Adem’in Ceren-Dwipa’ya seyahatini açıkladım. Böylece okuyucuların böyle muhteşem bir cennetin Güney Kutbunda olduğu yanılgısına düşmemeleri gerekir, çünkü hiçbir eski efsanede bundan söz edilmiyor.

Böylece Ana Tanrıçanın yaratıcılığı Siri Lanka kadar güneye yayıldı. Ondan sonra uygarlık tüm dünya etrafında Yengeç ve Oğlak Dönencesi arasında güneşi takip etti.

image005.jpg

Altay’daki büyük tufandan sonra hayatta kalanlar Meru ve Si-Yoni (Zion, Siyon) Dağı adında ünlü bir dağa yakın sığındılar. Ancak farklı kavimler arasında geçimsizlik dünyanın muhtelif bölgelerine göç etmelerine sebep olmuştu. Günümüzde Hindular Batı Tibet’te Kailasa Dağına Meru veya Si-Yoni (İnsanlığın kökeni) Dağı olarak itibar ederler.

image006.jpg

Bazı araştırmacılar esas Meru Dağının Herat, Afganistan’a yakın bir dağ olabileceğini veya Altay, Kafkasya veya Tannu-Tuva’da olabileceğini düşünüyor. Filistin’e (Pala-stan) yerleşenler gibi, bazı kavimler Orta Asya’daki kadim yurtlarının anısına Kudüs’e yakın iki dağa Zion (Siyon) ve Moriah (Meru) adını verdiler. Binlerce yıl içinde gerçek soy ve kökenlerini tamamen unuttular ve Zion ve Moriah’ı varlık ve ruhaniyetlerinin “kaynağı” olarak görmeye başladılar. Şu anda, gerçek köken ve geleneklerinin esasında Hindistan ve Orta Asya bozkırlarında olduğu konusundaki cehaletleriyle birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar.

Nasıl Arapların ve İsraillilerin ataları Filistin ve çevresinde bulunan dağın, gerçek Meru (Moriah) veya Si-Yoni (Siyon) Dağı olduğuna ikna olmuşlarsa, aynı şekilde Kuzey ve Güney Amerika Kızılderilileri Altay tufanın anılarını beraberlerinde götürdüler. Onlar da Ana Tanrıça’nın kuzeyde olduğu fikriyle geldiler. Yüzyıllar sonra Amerika Birleşik Devletlerinin güneybatısını Ana Tanrıçanın kuzeydeki mekânı sanmaya başladılar. Bundan dolayı birçok Meksikalı eylemciler Kızılderili atalarından edindikleri efsanelerden hareket ederek A.B.D.’nin atalarından miras kalan kutsal yurtları olduğu iddiasında bulunmakta. “Ana Tanrıçalarının” mekânının Kuzey Kutbunda olduğu konusundan haberdar değillerdir. Benim onlara önerim şudur, “Cehaletinizle cimri davranınız, onu savurmayınız.”

Eğer anlattıklarım doğruysa, tüm insanların Orta Asya’yı terk ederek dünyanın diğer yerlerine göç ettiklerini nasıl kanıtlayabilirsiniz? Bunu şimdiye kadar neden anlamadık? Bu sorulara tatmin edici bir yanıt veremem, ancak kökenimizin kanıtları çok bariz olarak ortada. Herhangi birinin bu konuda tereddüt veya şüphe duyması beni şaşırtır. Örneğin, Avrupalıların çoğunun kökeni günümüzün Gürcistan olan Colchis (Kolhis/Abhazya) – iberya ve günümüzün Albanya’sı olan Aeria. Gürcistan binlerce yıldır uygar bir devletti. Uygarlığı büyük Tufandan çok önce yaygındı. Hatta M.Ö. 300 yıl önce bile mevcut olan okunması basit bir alfabesi de vardı. Aşağıdaki tablet M.Ö. 5nci yıla aittir ve Gürcistan’ın ilk yazılı kitabı sayılmaktadır. Tabletin ortasındaki haç figürü dikkat çekici.

image007.jpg

image008.jpg

Gürcü İberler (Kelt, Got, Vizigot, Ostrogot, Alan, Albanlar/Arnavutlar vs.) Batı Avrupa’ya göç ettiler. Yeni yurtlarına İberya (günümüzün İspanyası) adını verdiler. Aynı adı İtalya’ya da verdiler. Ondan sonra İngiltere’ye (Anguli), İskoçya’ya (Skota veya İskitya), İrlanda’nın bir bölgesine (Hibernia) göç ettiler vs.

Kadim İngiltere’nin birkaç adı vardır. Bunlardan biri Albion idi. Bu kelimenin kaynağı “Alban”dir. Albanya!nın diğer adı Aeria, İrlanda (ire – land) oldu. Ayrıca, Tannu-Tuva halklarının adını Avrupa’da Danimarka ve Tuna nehrinde görüyoruz.

Bizim Amerikan Kızılderililerin bile, geldikleri yer önemli ölçüde küçülen Tannu-Tuva, Altay ve Kafkasya’sındandır. Rus bilim adamları onların DNA’larının bizim Amerikan Kızılderililerinin DNA’sına uyduğunu tespit etmişlerdir. Ancak bunu kanıtlamak için DNA’ya gerçekten ihtiyacımız var mı?

KENDİNİZ KARAR VERİNİZ!

Aşağıdaki Türk mekanlarını Amerikan Kızılderili mekanlarıyla karşılaştırınız. Navajo çadırlarının  (hogan – yurt) deriden yapılmadığı dikkatinizi çekmiş olabilir. Bunun sebebi  esas Navajo göçmenlerinin hayvancılıkları yoktu.

image009.jpg

Aşağıdaki Kızılderili Tuva ve Altay Şamanlarının resimlerine dikkatli bakınız.  Benziyorlar mı?

image010.jpg

Tannu-Tuvas, Tevas ve Tivas ile  Amerikan’ın Güneybatısında Tewa, Tiwa ve Towa köyleriyle Taoan kızılderili kavmin bu kadar benzer olması dikkate değer bir vakadır. Bu bir tesadüf olabilir mi?

image011.jpg

Mabet çatılarını tutan Meksikalı putlara Atlantes denilirdi. Yukarıdaki resimde Tula, Hidalgo harabelerinde duran Atlanteslere dikkat ediniz. Bazıları bunların uzaylıları temsil ettiğini iddia eder. Eğer bu doğruysa, neden bunlar Rusya’da Sibirya’nın Tula bölgesindeki Şamanlar gibi giyinmişler?

Biz insanlar, gözümüzün önündeki kanıtlı gerçekleri tanımakta bu kadar uzun neden bekledik? Kafamızdaki örümcek ağları kaldırmamızı ve kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi hatırlamamızı bizden isteyen doğanın arkasında bir güç mü var? Bizim dünyaya ve hemcinslerimize fayda veya zarar vermek için neler yaptığımızı mı değerlendiriyor? Kendimizi geliştirmemiz mi gerekiyor, yoksa dünyayı daha iyi yapmaya gücümüz mü yetmiyor?

A.B.D.’nin New Meksika eyaletinde bulunan ünlü bir Kızılderili Membreno-Apaçi reisi, bana insanoğlunun geçmişi ile yüzleşmesi gerektiği ilahi takdirle tayin edilmiş bir süreye girdiğini söyledi. Bu evrende seyahatimizde durakladığımız bir süredir. O bunu şöyle tarif etti, “Geçmiş şimdidir.“      

Bu geçmişe endeksli şimdiye bir de bir gelecek eklenmesini ister miyiz? Bundan sonra ciddi düşünmemiz gerekir. Daha önce dünyaya sular bastı. Kehanetlere göre bir sonraki felakette dünyayı ateş sarabilir.

Gene D. Matlock

EFRASYAP

Paylaş:

Yorumlar

“371) AMERİKALI YAZARIN, “TÜRK TARİHİ TEZİ”” yazisina 7 Yorum yapilmis

  1. Kursad yorum tarihi 25 Ocak, 2009 22:24

    kazım mirşan ve haluk tarcan ağabey ile daha bir çok türk şuurlu tarihçi yada araştırmacılarımızın gittiği yolda giden amerikalı bir araştırmacıdır matlock. Tek derdi ise avrupa nın köklerinin aslında nerden geldiğini bildiği halde, bunu kabullenmek istememelerinin nedenlerini onların yüzlerine vurmaktır. Türkler ve öncesinde orta asya insanı; yani ilk insanların ilk kurduğu medeniyetler Türk medeniyetleridir ve hep bu adla varolmuslardır. İnsanlık dünyada orta asyadan yayılmıstır. Bu tüm dünyanın bildiği çok aşikar bilinen bir gerçektir. Tek bilip inanmayanlar avrupalılar,amerikalılar,çinliler ve ruslardır tek bilmeyenler ise Türklerdir. Yani kendi tarihçilerini yetiştirememiş avrupanın enpoze ettiği tarihi okuyan biz cahil Türkler.

  2. Ertuğrul Kapusuzoğlu yorum tarihi 27 Ocak, 2009 14:10

    Gelen mektuplara birkaç gün bakamayıp, hepsine birden bakınca, bazı yorumlar çatışıyor.
    Üç yazı için kullandığım bu üçüncü aynı cümlem.

    “İnsanlık ve medeniyet tarihini sadece bilim adamları yazsaydı….”

  3. murat nalbantoğlu yorum tarihi 8 Ağustos, 2009 17:06

    hera tanrıçasının bir heykeli varmı?varsa fotografını neden koymuyolar varsa kimde.varsa heykelin altındayazı yada mühür yada 371yazısı varmı

  4. Hatice Şahin yorum tarihi 8 Ekim, 2009 21:48

    Mustafa Kemal’in Türk Tarihi ile ilgili çalışmaları devam etmiş olsaydı milletimiz şimdi bu durumda olur muydu? Bu çalışmalar neden devam etmedi? ettirilmedi? Bu konuda aynı düşünceyi bizlerle paylaşan herkesin bilgilerini aktarması gerekir.ELİNE;İLİNE;DİLİNE SAHİP ÇIKMASI GEREKİR.Bu dünya varoldukça Türklük de varolacaktır. Kimsenin şüphesi olmasın.
    Hatice,KKTC

  5. bülent çelik yorum tarihi 9 Ocak, 2010 00:45

    biz türkler yıldızlardan geldik ve dünyada konaklıyoruz birgün burdanda baska yerlere gideceğiz ve türklerin yani insanlığın diyim yolculuğu ve gelişimi bence sonsuzluğu yakalıyana kadar sürer bu yüce süreç gizemliliklerle doludur nezaman ki cahilliklerden ve kötü diyebilceğimiz etkenlerden kurtulursak bu süreci anlarız , türkün en büyük atası m.k. atatürkün türk tarihine verdiği önem bizler için bu önümüzdeki 5 yıl için çok mukaddestir ,artık her yerden türk tarihi fışkırıyor bize düşün korkmadan yılmadan tarihimizi bilmek ve bildirmektir vede bunun uğrunda olan siyasi olsun akademik olsun böle kişilerin arkasında durmak destek olmaktır da,, bülent çelik istanbul ünvan sıradan bir vatandaş

  6. sevgi türksu yorum tarihi 9 Ekim, 2015 01:03

    Bilgiler muhteşem.

  7. mustafa konez yorum tarihi 20 Eylül, 2018 16:22

    selam hikayemizın birde mu kıtası mu medenıyetı vardı saygılar

Yorum yap