336) KRİZ YÖNETİMİ VE TÜRKİYE

Yayin Tarihi 31 Aralık, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

ABD’NİN KRİZ YÖNETİMİ FİYASKOSU ve BİZ

İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze küresel ekonomi 28 kat büyümüş. Ne var ki özellikle son yıllarda bu büyümedeki sorumsuzluk anlayışı da belirgin bir şekilde ortaya çıkmaya başlamış. Olmayan parayla spekülatif alımlar, satımlar yapılmış, petrol ve emtia fiyatları vadeli alımlarla yapay şekilde arttırılmış, insanlar mali güçlerinin ötesinde gayrimenkul ve tüketim malları alımına teşvik edilmiş. 1990’da dünyadaki toplam borç kişilerin toplam gelirlerinin üçte biriyken 2007’de toplam borç gelirin üç misli olmuş.


Bu denli zorlamalı borçlanma günün birinde geri ödenemeyen ipotekli ev alımlarının krizi şeklinde ortaya çıkmış. Dünya ekonomisinin üçte ikisine sahip çok uluslu şirketler de bundan etkilenerek sapır sapır dökülmeye başlamışlar. Bunlar arasında Fannie Mae, Freddie Mac ve Lehman Brothers gibi dünyanın en büyük finans ve sigorta şirketleri olanlar da var. ABD’de patlak veren, dalga dalga bütün dünyaya ve her şeyden önemlisi (hamdolsun iyiyiz desek de) bize ucu dokunan krizin sorumlularının kimler olduğu, krizin engellenebilir olup olmadığı gibi bir dizi soru da ister istemez bu bağlamda aklımıza geliyor.

Gerçek şu ki uzmanların belirttiği üzere krizin ayak sesleri ta 1999’larda duyulmaya başlamıştı. Gene uzmanlara göre kriz yönetimi ve işlerin bu hale gelmesinde çok çeşitli derecelerde sorumlu olan isimler var. Faizleri gereğinden fazla düşürdüğü iddia edilen FED(ABD Merkez Bankası) ve bu kurumun eski başkanı Alan Gereenspan, sistemde gedikler açan uygulamaları başlatan Demokrat Clinton yönetimi, 3 trilyon Dolar’a mal olduğu söylenen Irak Savaşı ve Cumhuriyetçi yönetim, kredi değerlendirme kurumları, kısıtlamalara ve kurallara boş veren pazar ekonomisinin hızlı destekçisi Margaret Thatcher, gerçek hisse değeri 80 Dolar olan Bear Stearns’i JP Morgan’a FED tarafından 2 Dolar’a satmaya mecbur edilen yöneticiler, spekülatif alımları satımları yapıp pazarı kızıştıran bütün borsacılar ve finans kuruluşları, elindeki büyük döviz rezervlerini düşük faizle dünya piyasasına sunup gayrimenkul piyasasının şişmesi ve balonun patlamasına neden olan Çin sorumlular arasında sayılabilir.


İşte bütün bunlar 1929 mali krizinden daha da büyük olacağı söylenen küresel krizin aktörleri. Her şey küreselleşme ile başlamış ve yine küreselleşmenin kötü yönleri ile ortaya çıkmıştı. Ama ortaya çıkan kapitalist sistemin kötü yönleri, tarihsel bir ironik şekle bürünüp devletin yeniden ekonomiye el atması gereğini de ortaya çıkarmış.


YÖNETİMSİZ KRİZİN BOYUTLARI
Çok insanın eziyet çekeceği, daha yoksul düşeceği anlaşılan bu krizle dünya ve krizin başladığı ABD açısından şanssız bir husus da şüphesiz ki bu ülkenin başında aklı başında, yerinde karar alabilen bir yönetimin olmamasıdır. Uzmanlar önümüzdeki iki ayda krizin boyutlarının daha da artacağını ve dünyanın başka yerlerinde daha da etkili bir şekilde sonuçlar yaratacağını söylüyorlar. Kendisinden mucizeler beklenen seçilmiş Başkan Barack Obama’nın ise krize ancak 20 Ocak’ta göreve gelmesinden sonra müdahale edebileceği hususu da önemli. Kriz daha da uzun sürerse Obama’nın işinin çok zor olacağı ileri sürülen görüşler arasında. Esasen Obama’nın beklendiği üzere kriz yarasına merhem olamayacağı da ortada. Zira Obama seçildikten sonra New York Borsası yükselmek bir yana, yüzde 20’den fazla değer kaybetmeyi sürdürmüştü. Özellikle hala çok büyük bazı Amerikan banka ve finans kuruluşlarının topun ağzında oldukları ve saplandıkları bataktan kurtarılamadıkları da biliniyor.

Lehman Borthers gibi dünya klasmanında en üst noktada bulunan bir kurumu kurtarmaktan aciz bir siyasi yönetimin bundan sonra potansiyel tehdit altında olan öteki kuruluşların sorunlarına nasıl yaklaşacağı da merak konusu. Kurtarılması gereken bankalar, başta otomobil sektörü gibi sanayi kuruluşlarının hepsi bir ölçüde Obama’dan sihirli bir değnek ile mucize yaratmasını bekliyor. Obama’nın bunu başarıp başaramayacağı ise son derece muğlak. Ancak 1930’lardan bu yana edinilen deneyimler ile her ne olursa olsun Obama’nın kötünün iyisi olacağı ve şimdiki Amerikan yönetiminden bir ölçüde daha akılcı bir performans göstereceği düşünülüyor. Bu bağlamda bugünkü yönetimin Maliye Bakanı Henry Paulson’un hatalarından da ders alması gereği ortada. Çünkü Paulson’un sorunlara ancak bunlar ortaya çıktıktan sonra müdahil olduğu söyleniyor. Hatırlanacağı üzere Paulson problemler gelirken bunları sezememiş, Kongreye önlem olarak bir plan götürememiş ve pek de işlevsel olmayan fikirler sunmuştu. Bu fikir de sıkıntılı olan kurumları satın almak şeklinde ortaya çıkmıştı. Halbuki sıkıntılı olan kurumlara iştirakin daha etkili olabileceğini sonradan kavranmış ve zaman yitirilmişti. Çöküntünün boyutları da böylece dalga dalga yayılmıştı.

BUNDAN SONRAKİ YÖNETİMDEN BEKLENTİLER
Krizin çıkış noktası olan ve aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’nin yeni yönetimden bundan sonrasına ilişkin bir dizi beklenti var. Her şeyden önce uzmanlar, merkezi hükümetin eyalet ve büyük şehirlere ciddi ölçüde yardım yaparak mali altyapıyı düzeltmesini öneriyorlar. Bir program dahilinde yapılacak bu yardımın da 300 ila 600 milyar Dolar’a mal olacağı söyleniyor. Yine uzmanlar esasen şimdiden devletin ekonomiye destek olmaya ve hatta müdahaleye devam etmesini şiddetle öneriyorlar. Şayet uzmanlara kulak verilirse ABD artık eskisi gibi liberal ekonominin bir kalesi olmayacak gibi görünüyor.


Yaraya sürülecek olası merhemin bir diğeri ise özellikle fakir kesimi hedefleyen vergi indirimlerinin sağlanması. Doğal olarak vergilerin böyle ciddi oranlarda düşürülmesinin bütçe açıklarına yol açması kaçınılmaz ise de resesyon zamanlarında bütçe açıklarının bir ölçüde kabul edilebilirliği de söz konusu. Ancak bunun uzun sürdürülmemesi de önemli. Aksi takdirde, devletin olmayan gelirleri nedeniyle faizlerin yeniden ve sorunlu olarak yükselmesi söz konusu olabilir. Bu da toplumun bütün kesimlerini olumsuz etkileyecek bir durum ortaya çıkarabilir. Yine bundan sonra alınması gereken bir diğer önlem de finans piyasalarının ciddi şekilde düzenleyici kurallara ve kontrole tabi tutulmasıdır. Bilhassa spekülatörlerin kontrol altına alınması ve dünya çapındaki spekülasyonun engellenmesi sözü edilen ve gereken bir başka husus. Aynı şekilde borç para ile dönen ve spekülasyonu kızıştıran Hedge Fonlar’ın kontrolü de kaçınılmaz görünüyor.


Bütün bu sebep ve sonuçlar dizisinin belli ölçülerde Türkiye’de de izdüşümlerinin varlığı söz konusu. Her ne kadar halen ülkemizde krizin “hamdolsun” dış dünyadaki gibi baş göstermediği söyleniyor ise de, krizin gün be gün ayak seslerinin çok daha fazla ve başka şekillerde ortaya çıkacağı da açık seçik ortada. Her şeyden önce, Türkiye son 6 yıldır üretmeden, başkasının parasıyla iş yapmaya alışmış bir ülke haline geldi. Başkasının parasıyla iş yapan dünya devi finans kuruluşlarının durumu bugün ortadayken bundan ders alma gereğimiz de ayrıca ortada. Çünkü ABD gibi karşılıksız para basma olanağımız da yok. Açıktan gelen para gitmeye başladı, ihracat düştü, ithalat da üretim azalmasından dolayı düştü ama iş yerleri de buna paralel olarak süratle kapanıyor. Dünya ekonomi krizine karşı durumun ciddiyetini anlayan ülkeler önlemlerini aldılar bile. Biz ise giderek daha derin bir bataklığa saplanıyor olmamıza rağmen olayın ciddiyetini hala görmek istemiyoruz. Ekonomik dengeler mikro ve makro açıdan bu denli bozulursa ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz siyasilerin vebali de onların hesabını veremeyecekleri bir günaha dönüşecektir.

Ali KÜLEBİ

Paylaş:

Yorumlar

“336) KRİZ YÖNETİMİ VE TÜRKİYE” yazisina 4 Yorum yapilmis

  1. ZEYNEP İNCİ yorum tarihi 31 Aralık, 2008 19:08

    kıymetli y.bey,
    *galiba bundan böyle yeni kategori acmak zorundasınız.yani;bu tip yazıları,BATAN DÜNYA..YASA BATAN ÜLKELER..YADA;BATIK KREDİLER,GİBİ AD.LAR ALTINDA KATEGORİLEYEBİLİRSİNİZ.gibi geliyor?
    **dün gece s.aygün,kredi sorunundan,insanların vede firmaların feci durumda olduklarını,kimsisinin intihar ettigini,kimisininse kanser vakalarına dahil oldugunu,vs..anlattı…CAN SUYU KREDİSİ..VERİLMSEİNİ İSTEDİ.onun hesaplarındaki 1 milyn dolar?denmisti..devlet elmi koydu?bilinmez..ama koymadıysa,kendisi bu isi yapıp SEVABA GİREBİLİR..
    **BUGÜN İSBANKASI GEN.MÜD.ÜERSİN ÖZİNCE UYARIDA BULUNDU!!arkasındanda kerim beydi galiba?acıklamasını yaptı..bankalara baskı yapılmasın..zaten müsterilerimiz SORUNLU!?MÜSTERİLERDİR!!tuhaf..degilmi?neden sorunluları yüklenmisler?BUDA EPEYCE RİSK ALDIKLARINI GÖSTERİYOR!!EYVAH!İS BANKASNINIDA YOK ETMEYEMİ CALISIYOR BU HÜKMT?BİLİNMEZ..söyle demeK İSTEMİSLER;OTEL ODALARINDA bulusulan,İS SOHBETLERİNDE!ARACILARLA?!YATIRIM YAPANLARIN BATTIGINI!!…iste bunlar İS BANKASININ ZATEN RİSKLİ MÜSTERİLERİ İSE..
    –YANİ;BANKALARA SUC BULUNUYOR YA!ZATEN YÜKLENMİSLER..VEDE COOK BELLİKİ;(kücüm müsterilerinin SIRTINDAN GECİNİYORLAR HERHALDE..
    ÖFFF!!nicin sahtekar olunmaz?…diye bir kitap yazılsa..da ÖGRENDİKLERİMİZLE…BU DOGRULUKTAN VAZMI GECSEK?hersey nasılda igrenc..
    —HEP ANLIYAMADIGIM BİRSEY OLMUSTUR!kücükden beri…sorardım kafamda..İNSANLAR NASILSA YETERİNCE TOPRAGA SAHİPLER..AMA NİYE SATILIK YER,TOPRAK COGALDI..VEDE KİRADA OTURURLAR?diye..
    ***ALLAH ASKINIZA BUNA BİR CEVAP VERSENİZ?ölmeden isitmek isterdim..
    *ölünce kime bırakılacak?evler..herkes ölücek..yada DÜNYA BATICAK..GECMİSDE OLDUGU GİBİ!
    *bu isi kim rant haline getirmis?BELLİ DEGİLMİ?ordan oraya sürülenler!yok edilmeye calısılanlar!

  2. murat yıldırım yorum tarihi 3 Ocak, 2009 10:52

    dünya siyasi hayatı ile ekonomi doğrudan ilintili ve bunların yönetiminde ya da etkili mercii ABD , bu ülkenin perde arkasında ise masonlar, yahudiler ve lobileri var. obama ise seçilmiş bir aptal bence; tıpkı bizim ülkemizdeki birileri gibi. aslında gündeme pek taşınmayan dini-siyasi başka literatürü , içeriğindeki bir takım proje ve senaryoları incelediğimizde herşeyin ne kadar planlı bir şekilde yürüdüğünü görüyoruz. vadedilen topraklar için uzun soluklu verilen bir mücadelenin adımları atılıyor gibi. bizler ya bu senaryoda piyon olmaya devam edeceğiz yahut da kendi milli irademizi farkedip sıkı sıkıya bağlanıp karşı mücadelemizi vereceğiz. uyanmak , uyandırmak kolay aslında ama uygulamak çok zor. işte bu noktada özveri sahibi ve kandaşlarımıza güven dolu olmamız gerekmektedir. bu topraklar dünyanın merkezidir. gelecek bu topraklarda şekillenecektir. bu yüzden sorumluluğumuz çok büyüktür. ancak gemisini kurataran kaptan olmaktan öte yapacağımız , yapmamız gereken çok şey olduğunu kavramamız bunu da topyekün bir harekete dönüştürmemiz elzemdir.bu cesaretin adı “boş işlerle uğraşmak”tan başka bir şey olmalıdır. “sen kendi karnını doyur” demek yerine o taşın altına tüm ulusun elini koyması gerekmektedir. kendi hükümetimiz, bankalarımız, avukatlarımız, hakimlerimiz diyebildiğimiz sonsuz güven duyacağımız kişi ve kurumlarımız olmalıdır. ülke sınırları içinde herkes kardeş olma bilinç ve duygusu ile iş görmelidir ki, ne piyon olalım ne de bu tür krizlerin muhatabı . saygılarımla.

  3. murat yıldırım yorum tarihi 3 Ocak, 2009 11:59

    maalesef “homo homuni lupus” yani “insan insanın kurdudur” atmosferinde günler yaşamaktayız. kimileri dinsel- sosyal yaklaşımlarla bu etkiyi sindirebileceğini sanmaktadır. oysa hükümetler o ülke fertlerinin babası rolündedir. babalar ellerindeki sermayeyi evlatları arasında özenle paylaştırırlar ve herkesin eşit hakkını sağlarlarsa kimse kimsenin kurdu olmayacaktır. millet tüm fertleriyle, pervasızca , etinden ,sütünden ,derisinden istifade edilen birer emtia olarak görülmezler ise sadakatle devlete bağlılık şartsız ortaya çıkacaktır. devlet kapısı sermayesiz pek fazla şey ifade etmemektedir;para kazanmayan bir baba nasıl aile kavramında bir şey ifade etmiyorsa… devlet ekilecek tarlalarını hükümeti marifetiyle sattıkça; bu, kişiler arası istifade alanı oldukça ne yazık ki ülkemiz kendi uçurumunu kendi kazmaya devam edecektir. biz biriz , başımızdakiler de bu birin ifadesidir şeklinde kendine özgü bir kanaat uyandırmamız gerekmektedir. ne var ki, paylaşımda kayırma büyük sorunken bir de buna dil ayrımı faktörü eklenmiştir.kimse yönetimine getireceği kişileri tanımıyor hatta güvenmiyor “yahu bu ülke Atatürk’ten sonra hiç mi güvenebileceği kişi ile kavuşmadı” dedirtiyor yaşananlar…yasama ve yürütme hatta yargı bile yeri geldiğinde halka rağmen de yapılabilirdir. ancak halkı yüceltmeli onu ezmemeli ve sindirmemelidir. yapılanların kalitesi icra edildikçe anlaşılacaktır. bu açıdan bakıldığında yukarıdaki kanaat bir kez daha uyanıyor insanda. kimi çevreler de meseleyi rejim sorunu olarak algılamak da hatta bu yolda mücadele etmektedir. hiç bir rejim kötü ya da iyi değildir , iyilik onun halka olan menfaatindedir. uygulamalar konuya ilişkin kavramların aslına , tanımına uygunluğu ile değer kazanır. milletin vekili , milleti teba görüyorsa bu rejimin değil icraatin sorunudur. önemli olan halkın ihtiyaçlarının ve beklentilerinin karşılanmasıdır. varsıl yahut yoksul olmak günün getirdiği olabilir aslolan bu durumu “baba” olanın hanesine ne şekilde yansıttığı ve durumu kendi içinde de yaşıyor olmasıdır. acı ve mutluluk topyekün yaşanırsa faydalı olur. benim ödeyemediğim 1500 liralık kredi kartı derdimi, “babam” nedenlerini ortaya çıkarıp bunun düzeltilmesine ilişkin faaliyet tablosu çizmiyorsa ailede çatırdama duyulmaya başlar tıpkı ülkemizde yaşandığı üzere. saygılarımla.

  4. Ertuğrul Kapusuzoğlu yorum tarihi 8 Ocak, 2009 10:20

    Atatürk gibi düşünmek mümkün mü?
    Niçin olmasın, o da bir insan.
    Onu örnek almak da bize şeref verir.
    Konuyla ilgili olarak onun muazzam bakışını ve sözlerini adapte etmek isterim.
    O bu sözleri Rusya için söylemişti.

    “Her İmparatorluk gibi Rusya da yıkılacaktır.
    O topraklarda, dili dilimizden, kanı kanımızdan kardeşlerimiz vardır. Türk hükümeleri soydaşlarımızla kültürel köprüler kurmalı ve irtibatı kaybetmemelidir.”

    Birebir değilse de bu anlamda sözlerdi.
    Şimdi.
    “Amerika bir gün mutlaka yıkılacaktır.
    Amekirakının enkazı altında, kanı kanımızdan dili dilimizden insanlar vardır.
    Kanı kanımızdan olmasa bile onlar insandır.
    Türkiye büyük bir devlettir.
    Büyük devlet olmanın gereğini yapmalı ve Amerikanın çökeceği güne hazırlıklı olmalıdır.”

Yorum yap