16) ŞEHİTLER ÖLMEZ-VATAN BÖLÜNMEZ
Yayin Tarihi 27 Kasım, 2008
Kategori MARŞLAR
ŞEHİTLER ÖLMEZ!
Önce vatan millet
Sonra ana ve yar
Bu yolda savrulan
Birileri var, Birileri var, Birileri var!
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehit ölmez diyen
Birileri var, Birileri var!
Şehitler Ölmez! Ölmez!
Şehitler Ölmez!
Şehitler Ölmez! Ölmez… Şehitler ölmez!
Bayrakla dertleşen
Toprakla birleşen
Can verip devleşen
Birileri var, Birileri var, Birileri var!
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehit ölmez diyen
Birileri var, Birileri var!
Şehitler Ölmez! Ölmez
Şehitler Ölmez!
Şehitler Ölmez! Ölmez… Şehitler Ölmez!
Mustafa Yıldızdoğan
Yorumlar
“16) ŞEHİTLER ÖLMEZ-VATAN BÖLÜNMEZ” yazisina 17 Yorum yapilmis
Yorum yap
Bilmiyordum dağların bu kadar dik olduğunu
Bilmiyordum gecelerin bu kadar uzun olduğunu
Bilmiyordum zamanın bu kadar yavaş geçtiğini
Ama biliyordum içimdeki vatan sevgisini
Biliyordum içimdeki aşkı.
Kanımı istersin toprağım
Yoksa cesedimi mi
Yeter ki sen susa
Suyun olurum senin
Tasmasından bağlanmış çılgın köpek gibiyim
Salıvermiyorlar ki gideyim
Bilmiyorlar mı ki ben türk evladıyım
Bırakın ben ölmeye gideyim
Ben koymuşum bu yola baş
İsterse düşsün kafama taş
Vazgeçmem bu yoldan arkadaş
Gelsin yedi düvel ezerim hepsini
Allah yolunda başka değil…
Ümit Yılbar,14.05.1993,bağgöze-siirt
Ümit Yılbar…
Milli sporcu,rock gitaristi ve ekonomist…
Erdemli İnsan,Büyük Asker,Sevgili Arkadaşım…
Gözlüklerini evde bırakıp lenslerle gittiği yedeksubaylık sınavlarında gönüllü olarak Komando seçilmiş,Eğirdirdeki Yedeksubay Eğitiminde dereceye girmesine rağmen kura çekebilmek amacıyla derecesini düşürttürmüş ve çektiği kura uyarınca Siirt-Bağgöze yokuşlu karakolunda görevlendirilmiştir…
Kendisi 25.Eylül.1993 te Yassıdağ mevkiinde PKK terör örgütü militanlarınca şehit edilmiştir…
Ebedi istirahatgahı Edirnekapı Şehitliğinde yatmaktadır…
Toprağı bol olsun,mekanı cennet olsun…
KİBRİS SEHİTLERİ
Türk anası ne düşünüyor?
“… Zavallı valide ciğerparesini bir daha kokladı. Dedi ki: Hüseyin… Dayın Şıbka’da, baban Dömeke’de ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale’de yatıyorlar. Bak son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Şıbka’ya uğrarsa dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.”
(Oğlu Asker Hüseyin’i teşyî’ ederken [uğurlarken])
Sonbaharın aysız gecelerinden biriydi. Bulutlar birbiri üzerine yığılmış, hava toprakla bu bulutlar arasında sıkışmış, ağırlaşmış göğüs darlığı çeken insanlar gibi sıcak dalgalarıyla teneffüsü boğucu bir tazyik altına almıştı. Karanlık o kadar yoğun idi ki sakin yıldızlı geceler bu korkunç karanlığa nispetle adeta gündüz sayılabilirdi. Yağmur bardaktan boşanırcasına dökülüyor, şimşekler, gökleri yere indirecek gibi yıkıyor, parçalıyor, güya cenge koşan askerleri top ve bomba bombardımanlarına alıştırmak istiyormuş gibi kulakların zarını patlatacak derecede kesilmeksizin devam ediyor, yıldırımlar birbirine rekabet edercesine zikzaklı ve ateşli hatlar çizerek tesadüf ettiği tabii ve sınaî her tabyayı tahrib ve ihrakta olanca şiddetiyle çalışıyordu. Tabiatın kıyametten bir numûne olan bu dehşetli hengamesi arasında beşerin kudret ve azmine delil olacak bir askeri faaliyet, bütün intizamıyla, bütün sakinliği ve ihtişamıyla devam ediyor; harekâtına zerre kadar halel getirmeden bir dakikasını bile kaçırmıyordu.
Bilecik İstasyonu’nda bir askerî tren harekete âmâde idi, lokomotif istim hazinelerinde fazla geleni keskin bir hışırtıyla semâya savuruyordu, otuz iki vagon birbirine yapışmış, şanlı yolcularını taklid edercesine dizilmişti.
İkinci kampana çalınmış olmalı ki vagonlara inen binen yok. Fakat askerî trenlerin ikinci kampanalarıyla üçüncü kampanaları arasında epeyce zaman geçtiğini biliriz. Sivil yolcu trenlerinin ân-ı hareketini ihtar eden kondüktörlerin “Tamam, tamam” nidaları askerî bir trenin harekete hazır olduğunu itham edemez. O sağdan saydıran, mevcudun adedini anlatan başka bir usule, başka bir ‘tamam’a tâbi olduğundan askerî memurlar bütün mevcudiyetleriyle çalışıyorlar, vazifelerini ikmâle uğraşıyorlardı.
Trenin tam karşısında ve kapısı açık kırk beşlik bir vagonun hizasında bir karaltı vardı, oraya mıhlanmış duruyordu. Abdulkadir Kemal bu karaltının ne olduğunu anlamak istemişti, evvela nöbetçidir diye hükmetti. Hakikatte bu bir evlâd-ı vatan bekleyen şefkatli bir anneydi.
Yanına yaklaştığı vakit, vücudu manevi kederlerin büktüğü bellerin rükû şeklini andırır bir şekilde biraz önüne doğru eğilmişti. Elinde bir değnekcik sırtında bağlı bir torba vardı. Karaltı, kendisinin sessiz lisanına ve inleyen kalbine tercüman olan mukaddes bir maksadla canlı bir abide gibi orada kakılmış kalmış bir Türk anasıydı. Yıldırımların salıverdiği kuvvetli projektörlerin aydınlığı sararmış, çizgili çehresini gösterdi. Başındaki örtü ıslanmış, çenesine, şakaklarına akçıl saçlarına yapışmıştı. Şimşek çaktığı her kısa zaman aralığında gözleri vagona yöneliyordu.
Abdulkadir yaklaştı:
– Valide burada ne duruyorsun? Sualiyle aşağıdaki konuşma başladı:
– Şimendiferde asker oğlum var; onu geçirmeye, selametlemeye geldim.
– Oğlun kimdir, nerelidir?
– Söğüt’ün Akgünlü köyünden, Osmancığın ana yatağından Mahmud oğlu Hüseyin…
– Çağırayım mı, görmek istiyor musun?
– Ona bir sözüm var, söyleyecektim. Zahmet olmazsa, sana duâ ederim.
Abdulkadir vagona koştu. Bir künye okudu. Mahmud oğlu Hüseyin, Söğüt. Bir ses:
– Efendim. Benim Mahmud oğlu Hüseyin, Söğüt. Akgünlü’den.
– Gel oğlum, seni anan görmek istiyor.
Delikanlı vagondan atladı. Şimşeğin ışığı altında seçilebilen levendine bir vücud, filiz gibi bir boy, Hüseyin Polat, müheykel gibi hazır ol vaziyetinde sağ el selam ve ihtiram mevkiinde Abdulkadir’in karşısında emre âmâde idi. Beraberce yürüdüler. Muhterem validenin karşısında durdular. Hüseyin anasının elini öptü. Zavallı valide ciğerparesini bir daha kokladı. Dedi ki:
– Hüseyin… Dayın Şıbka’da, baban Dömeke’de ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale’de yatıyorlar. Bak son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Şibka’ya uğrarsa dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.” dedi.
Hüseyin bu sözleri kalbinin en derin ahd ve vefa yerine gömdüğünü îma eden bir saygı ile dinlemişti. Anasını ve Abdulkadir’i selamladı, gitti. Abdulkadir, bu büyük ruhlu kadınla yalnız kalmıştı, sordu:
– Valide demek ki sizin soyun erkekleri hep şehit oldular öyle mi?
– Yalnız bizim soy değil, oğul. Elli yıldır köylü, mezarlığa delikanlı gömemedi. Din dursun da; ko biz hep ölelim.
– Şimdi köyünüzde hiç erkek yok mu?
– Köyümüz bütün erkek dolu.
Bizi beğenemediniz mi, hiçbir işimiz geri kalmadı. Evvelden nasılsak yine öyleyiz, bağrımıza kara taş bağladık düşman mahvoluncaya kadar dayanacağız. Yaradanım bana o günü göstermeden canımı almasın dedi. Abdulkadir bu ulu validenin karşısında donmuş kalmıştı. Dayanamadı, gözlerinden iki iftihar damlası salıverdi ve bir îman ve kanaatle şu sözleri söyleyerek ayrıldı:
Milleti doğuran da ana, yaşatan da. Türk anası hâlâ oradaydı, trenin hareketini bekliyordu.
KIBRIS ŞEHİTLERİ (http://sehitlerolmez.blogcu.com/437465/)Kıbrıs’ta vatanın bölünmezliği uğruna hayatlarını hiçe sayarak büyük bir cesaret ve kahramanlıkla canlarını verip gökteki hilal ile yıldızı bayrak, toprağıda vatan yaparak kara toprağın bağrında sıra dağlar gibi yatan şehitlerimiz vatan savunmasını canlarından üstün tutmuş vatan sevgisini nesilden nesile anlatarak ruhlarını şad ediyorsak siz şehitlerimizin kahramanlığını vatanseverliğini de nesilden nesile anlatarak sizleri unutmayacağımız gibi unutturmayacağız da!
Sizlerin yeri çok güzel, şehitliğin her kişiye nasip olamayacağını biliyoruz, ama yokluğunuza dayanmak çok zor. Sizleri çocuklarınız; ana, baba ve eşleriniz rüyasında görüyorlar. Sizlere sarılıyor ama uyandığımızda göz yaşından başka birşey kalmıyor. İnsan engellerini aştıkta, kader engellerini aşamadık. Kader bu sahadet mertebesine ermiş arkadalarımızın geride bıraktıkları ve bizlere emanet ettikleri şehit eşleri, çocukları anne ve babaları ile malül gazilerimize sesleniyoruz. Derneğimize üye olmakla devletimizin bizlere tanıdığı her türlü maddi manevi katkılarının neler olduğu imkanlarına sahip olacak ve sizlerin üye olmasıyla daha da güç kazanacağız.
şehitler ölmez vatan bölünmez şehitlerimizin kanı yerde kalmaz
şehitler ölmez vatan bölünmez
kalbimizde yaşar acısı dinmez
düşündünmü hiç arkadaş ölen şehitlerden birinin anası olsaydın napardın düşün hergün en az 10 asker ölüyor 10 bir düşün
ne mutlu T Ü R K Ü M diyene.
Vatan sagolsun
vatan sağolsun yine savaş çıksa ilçemiz tehlikede
olsa canımımı bile veririm
[…] Vatan yenidenergenekon.com […]
ŞEHİTLER ÖLMEZ!
Önce vatan millet
Sonra ana ve yar
Bu yolda savrulan
Birileri var, Birileri var, Birileri var!
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehit ölmez diyen
Birileri var, Birileri var!
Şehitler Ölmez! Ölmez!
Şehitler Ölmez!
Şehitler Ölmez! Ölmez… Şehitler ölmez!
Bayrakla dertleşen
Toprakla birleşen
Can verip devleşen
Birileri var, Birileri var, Birileri var!
Ezan dinmez diyen
Bayrak inmez diyen
Şehit ölmez diyen
Birileri var, Birileri var!
Şehitler Ölmez! Ölmez
Şehitler Ölmez!
Şehitler Ölmez! Ölmez… Şehitler Ölmez!
vatanı vatan yapan üstündeki kandır
eger ugrunda öle varsa o zaman vatandır
biz vatan için canımızı vermeye hazırız
her ne olursa olsun asla davamızdan vazgeçmeyecegiz
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !!!
ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
ALLAH TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN
_YALNIZ_KURT_
varya ben bu teröristlerin anasını ulan keşke asker olsam orda olsam bayrak vatan için yapmıcam şey yoktur canımmı vatana millete bayrağa helal olsun bir ginde 26 tane şehit onu duyunca hayattan koptum artıkk :((((((((((((((((
gun geler tum sherefsiz teroristler cevap vermek zorunda kalirlar tipki shimdi oldugu kibi
dunyada barish icin savashan insanlar benim kardeshlerim
şehitler ölmez vatan bölünmez!!!!!!!!!!!!!!!!
tüm köpeklerin soyu tükenecekk bu bayrakta inmeyecek
Soyu soysuz olan pkk toprak senin neyineee
Duy ulan soysuz NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!!!
vatan vatan önce vatan sonra yatan sonra ana sonra çoluk cocuk. ey TÜRK yerde ve gökte dalgalan ey şaqnlı bayrağım