111) STRATEJİK CEMAAT OKULLARI – 1

Yayin Tarihi 7 Şubat, 2008 
Kategori KATEGORİLENMEMİŞ

 

Stratejik Cemaat Okulları -1 

 

MEB ı H.Hüseyin Çelik’in Gürcistan’da ki cemaat okuluna uğraması, her vesile ile bu okulları örnek alıyoruz demesi üzerine adı geçen okullar hakkında ki bilgileri tekrar yorumlamak istedim. 

 1992 lere kadar Türkiye’de açtıkları üniversite hazırlık kursu ve okullarla rüştünü ispatlayan cemaat için sırada, öncelikle Orta Asya Türk Cumhuriyetleri vardı. Azerbaycan, Kırgızistan derken bugün Dünya’nın dört bir yanına dağılmış okulları, yurtları, medyası, sivil toplum kuruluşları ile hangi faaliyetlerde bulunduklarını göstermek için mercek altına alacağım. 

 Türk Okulları ya da namı değer Amerikan kolejlerinin açıldığı yerlere bakarak, olayı her boyuttan çözebiliriz esasen. 1990 sonrası ilki Azerbaycan’da açılarak denemesi yapıldı. Öncelikle SSCB’nin çökmesi ile boşta kalan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini doldurmak amaçlı kurulmaya başladılar. Cemaatin “Müslüman Türk” adını kendilerine referans yapması ve arkalarında kapı gibi Türkiye Cumhuriyetini almasına bağlı olarak uzun süre fonksiyonu çözülemedi. Diğer önemli sebep ise cemaatin içine kapanıklığıdır. Türkiye’den gelen bu insanların, “Allah rızası” için kardeş Cumhuriyetleri ihya etme düşüncesinde olduklarını söylemeleri ile işin propaganda bölümü tamamlanıyordu. 

 Okulların gayesi içinde “eğitim ” belki de en sonuncu faktördür. 1984 de ilk saldırısını gerçekleştiren PKK terör örgütü ile Türkiye’nin dikkati kardeş Cumhuriyetlerden uzaklaştırılırken, onlar için ABD stratejik ağlarını örmeye başlamıştı. PKK saldırısından altı yıl sonra cemaat 1990 da Azerbaycan’a ilk çıkartmayı yaptı.  İlkokul 1992 de Azerbaycan’da açıldı, gerisi çorap söküğü gibi geldi.  Türkiye’nin garantör gibi algılandığı, MEB ı kontrolünde gibi gözüken bu okulların, öncelikle Türk ardından Müslüman olmak üzere tüm coğrafyalara dağılmasında dikkat çeken özellik, ABD stratejilerine uygunluğudur. 

 ABD Irak’a savaş açıyor eş zamanlı cemaat okulu kuruluyor. Asya’da Rusya’nın sömürgeleştirme faaliyeti bitiyor, Türk okulları peydahlanmaya başlıyor. Daha Bosna savaşı sürerken, ateş altında bir ülkeye Cemaat el atıyor. Fetullah Gülen’in hayal bile edemeyeceği yerlerde açılan bu okullara, yayılmacı Washington siyaseti nasıl izin veriyor derseniz Hoca efendinin buna cevabı hazırdır. 

 “Amerikalılar istemezlerse, kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika, hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır… Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Amerika ile iyi geçinmezseniz, işinizi bozarlar. Ve ben bunu çok yadırgamam… ABD’ne bugün de dünyada ihtiyaç vardır” (Nevval Sevindi, Fetullah Gülen ile New York sohbeti, 20 Temmuz 1997, Yeni Yüzyıl; N. Sevindi, New York Sohbeti ve Global Hoşgörü, 1997 Sabah Kitapları).” 

 Demek ki neymiş? Yaptıkları faaliyetten Washington’un haberi varmış, onlarla iyi geçiniyorlarmış ve ABD’ye Dünyanın ihtiyacı varmış. Bu okulların gayesi “entegrasyon” imiş. Amerika Dünya gemisinin dümeninde oturan milletin adıdır ve onları göz ardı ederek işlerini yürütmüyorlarmış. İlk ağızdan bu bilgileri aldıktan sonra, yaptıklarının ana gayesinin ne olduğu sanırım anlaşılmıştır. Fetullah Gülen, ABD ile ya da onlar adına çalışmanın yadırganacak bir tarafı olmadığını söylerken, cemaat içinde ise “ABD’nin yıkılmasına az kaldığını, yapılanların bu çerçevede değerlendirilmesini” istemektedir. 

 Cemaatin temeli atılırken, Türk-İslâm kimliği vurgusuna oldukça dikkat edildi. Tüm siyasi partilere eşit mesafede ki görüntüleri ise 22 Temmuz’da AKP ye verdikleri fiili destek ile yıkıldı. Muhafazakâr görüntüleri ve Allah rızası için çalışır tavırları ile önce gönüllere taht kurdular. Bulundukları yerleşim merkezlerinde, oranın ileri gelenlerine yakınlık göstererek çocuklarını okul ve dershanelerine vermelerini sağladılar. Hala çalışma şekli budur. Falan ilin MEM Şube müdürü Ahmet Beyin oğlunun onlarda olmasını çevreye referans gösterirler. 

 Gerçek yüzleri ortaya çıkana kadar Türk Milliyetçileri üzerinden süren faaliyetleri, yüzlerinin belirginleşmesi ile bitmiştir. Anadolu’da onlardan yakasını kurtaramamış bir kısım insanı zorla gazetelerine abone etme usulü ise sürmektedir. Bu konuda ki son metotları: “Kedinin ulaşamadığı ciğere pis demesi” şeklinde özetlenebilir. 

 Türkiye’de en önemli icraatları ise “Diyalog ve Hoşgörü” organizasyonunu başlatmaktı. Papaza karşı tavrı yıkmak ve İslam’ın son din olma özelliğini kaldırma amaçlı bu toplantıların bugün devlet eli ile yapılır olması ile bu alanda ki faaliyet de geri plana çekilmişlerdir. Yetiştirdikleri usta diyalogcuların Diyanetin her noktada konuşlanması gerçeği ise önümüzde durmaktadır. 

 Önce ülke içinde ve sonra Orta Asya cumhuriyetlerinde tekrarlanan diğer önemli faaliyet sahası ise Abant Platformları denen STK u olarak görüş sunulan odaklardı. Abant’tan, Washington’a, Brüksel’e, Almaata’ya ulaşan toplantılar ile “Küreselleşme” bağlamında, ABD’nin görüşleri kendi düşünceleri imiş gibi sonuç bildirgeleri ile açıklanmıştır. 

 Diğer önemli icraatları ise adları Türk olan misyonerlik okullarıdır. 

 Koskoca bir cemaat, okulları holdingleri, STK ı, Yurtları, ışık evleri ile bir yandan risaleleri hatmediyorlar öbür yandan yaptıkları hizmet ile kendilerini “Altın Nesil” zannederek, 21. Yüzyılı ABD Yüzyılı yapmanın önündeki engelleri kaldırıyorlar. 

 Fetullah Gülen ışık evlerinde yetişen kadrolarını şöyle taltif ediyordu: 

 “Getirilecek kimselere gelince, onlar da birkaç asırdan beri bu mahzunlar ve mağmumlar dünyasında bilene bilene metafizik gerilimini tamamlamış; bugüne kadar küçümsenen ve hor görülen bizim insanımızı değerler üstü değerlere yükseltmeye namzet olan “nesl-i cedit” ve bütün bir kudsîler kadrosudur.” (Yeni Ümit, Ocak-Mart 1998, Cilt 5, Sayı 39- Gönül Sultanlığına Doğru- F. Gülen) 

Bahailer gibi “Sultan ” kelimesini dilinden eksik etmeyen, Batının “umut veriyor” diye tanımladığı Fetullah Gülen, ışık evlerinde mankurtlaştırdığı gençlere nesl-i cedit diyerek, fonksiyonlarını ulvileştiriyordu. 

 İşte o nesl-i cedit denen hizmet erleri, Amerika’nın hedefinde ki tüm problemli alanlara talip olan kudsiler ordusunu oluşturuyor bugün. 

 Arnavutluktan Sözde Kürdistan’a, Kırgızistan’dan Almanya’ya kadar açılmış okullarında şimdiye kadar yüz binlerce genci kendi toplumlarından koparma faaliyetinde başarılı oldular. 

 Okul önlerinde dalgalanan Türk Bayrağına ek olarak diğer reklâm aracı İstiklal Marşları ile bu okullar hiçbir zaman Türk karakteri taşımamıştır. Almanya hariç tüm okullarda, eğitim dili İngilizcedir. Türkiye’ye bağlı kökenini kaybetmemek için Türklere sahnelemeleri gereken oyunun adı ise “Türkçe Olimpiyat”larıdır. Okullarında sanki Türkçe eğitim veriliyormuşçasına özel yetiştirilmiş gençlere Türkçe şiir okutarak, şarkı söyleterek hatta İstiklal Marşını beş yaşında ki çocuklardan sunma başarısı göstererek, Müslüman milletvekilimiz Bülent Arınç’ı ağlatma başarısı göstermişlerdir.  

 Türkçe, adı üzerinde seçmeli derstir. Fetullah Gülen’in okullarda Türkçe eğitim verildiğini sürekli tekrarlamasına bakarak, okullarda olup bitenden habersiz mi diyeceğiz, aldatmaya dönük Psikolojik manipülasyon olarak mı göreceğiz? Anadolu Liseleri denen tarzda ve tamamen İngilizce eğitim veren bu okullara “Türk Okulu” denmesinin iki amacı vardır. İlki Türk kamuoyunu yanlarına almak diğeri ise “Osmanlı”nın  müspet mirasına ve Türkiye’nin güvenilirlik teminatını karşı tarafa sunmak. 

 Bulundukları yerde modern eğitim veren görünüşleri ile öncelikle ileri gelenlerin çocukları ve geleceğin siyasileri okullarda eğitilir. ABD’ye dost ve müttefik olacak bu gençlerin bir sonra ki durağının neresi olacağını söylemeye gerek var mıdır? 

 SSCB’nin dağılmasından sonra ABD’nin tek başına Dünya hâkimiyetine soyunmasının ardından başlattığı STK ı ağı içinde, muhtemeldir ki en iyi neticeyi Fetullah Gülen Cemaati vasıtası ile almıştır. Yoksa savaşın devam ettiği Bosna’da okul açmayı hangi akıl düşünebilir? Ya da Irak savaşı sürerken orada konuşlanmaya kim izin verir? Haçlı Kuvvetleri saldırısının manevi ayağı olmaya mı soyunmaktadır bu okullar, sorusu akla gelmektedir. 

 Fatih’in İstanbul’u fethinde yanında bulunan Akşemseddin Hazretlerinin, görevine mi soyunmuştur Hocaefendi? ABD’ye ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Fetullah Gülen küresel vaiz olarak hareket etmekte, 21. Yüzyılı Amerikan Yüzyılı yapmak için onların çizdiği yol haritasında yürümektedir. İşin acı yanı öz be öz Türk çocukları risaleler ile mankurtlaştırılarak kendilerini “Altın Nesil” zannetmekte, Washington’a hizmetlerini can siperane sunmaktadır. 

 Nasıl olup bu kadar tutunabiliyorlar sorusunun cevabı ise maddi güçlerindedir. Bu gücün Anadolu’dan geldiği masalına inanmak aralarına sonradan katılan ve onları sektör olarak kabul edenlerin bileceği bir şeydir. Yazarsa kitabının basılması, akademisyen ise onore edilmesi, cemaatin okullarında yer bulması yetmektedir. Holdingleri, baskı ve propaganda aracına dönüşen medyası ile kocaman bu imparatorluğun başında Fetullah Gülen’in olduğunu düşünmek için ya mankurtlaşmış hizmet eri ya onlara mideden bağlı olmak gerekir. 

 Hizmet erlerini kontrol edip yönlendirmekten başka fonksiyonu olmayan baş imam Gülen’in, Amerika’yı Dünya gemisinin kaptanı kabul eder tarzda ki beyanatı ile karanlıkta kalan nokta yoktur esasında. 

 Öyle değil yanlı yazıyorsunuz, Fetullah Gülen ABD’ye boyun eğmiyor, mecburiyetten katlanıyor gözüküp işini yürütüyor savunmasını yapanlara daha önce sorduğum sorumu tekrarlıyorum. “ABD, Afganistan başta olmak üzere, Irak ve Somali’yi kan deryasına çevirmiş iken, İsrail Filistinlilere o gidenleri dar ederken bugüne kadar Fetullah Gülen’in ağzından ABD’yi kınar bir ifade duyulmuş mudur?” 

 Cevaplıyorum; “Duyulmamıştır.” Duyulmadığı gibi bahsi geçen yerler de Amerikan faaliyetlerini mahzur gösterecek satırlar, adeta “fetva” makamında imiş gibi yayınlanmıştır. 

 Her coğrafyaya yayılan hizmet erleri, okulları, holdingleri ve sayısız öğrencileri ile bu kadar büyük öngörüye sahip Fetullah Gülen, El kaide örgütünün ABD kontrolünde olduğunu ve işgale zemin hazırladığını anlayamamış mıdır? Bu işte bir terslik yok mudur? Türk okulları ile Dünya entegrasyonuna hazırlandığını söyleyen bu zihniyet ile El Kaide arasında fark yoktur sonucuna varmak mantık gereğidir o zaman. 

 Irak ve Afganistan’da işgal güçlerine karşı savaşan Müslümanlara; Düzenli ordusu olmayanların bu karşı duruşları kaos getirir.” Diyerek, mücadele etmemelerini İslâmi kimlik ile dile getiren Baş vaizin gayesi nedir? Normal bir Müslüman’ın “haçlı kuvvetlerinden” bahseden ABD başkanına tepkisini göstermesi gerekmez mi? Haçlı kuvvetleri ile savaşan yerel güçleri, İslamî yaklaşım ile durdurmak ve Washington’un eline koz vermenin adına işbirlikçilik denmezde ne denir? 

 Amerikan Kolejleri Asya’da konumlanırken, Turgut Özal Özbek ve Kazak liderler ile direk temasa geçmiştir bu konuda. Süleyman Demirel ise Gürcistan Devlet başkanı Şevardnadze’ye mektup yazarak bu okula destek verdiğini açıklamıştır. Günümüzde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bakü’de cemaat üniversitesinin temel atma törenine katılırken, MEB ı Hasan Hüseyin Çelik ise Gürcistan’da yine cemaat okulunu ziyaret ederek Türkiye’nin desteğinin en üst düzeyde olduğunu göstermiştir. 

 Stratejik ilişkiler ağında önemli yer tutan Fetullah Gülen Cemaatinin, ABD’den Türkiye’nin en üst seviyesine kadar koruma kollama görevinin ifa edilmesinin sebebi ne olabilir? 

 Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanları, Cumhurbaşkanları ve devletin bakanları tarafından Gülen cemaatine gösterilen bu ilginin temelinde Amerikan stratejilerinin, strateji kabul edilmesi gerçeği vardır. Bulundukları ülkede kabul görmeleri için Türkiye’nin Cumhurbaşkanlarının devreye girdiği bu okulların direk ABD ile ilişkisi olduğu gerçeği böylece ortaya çıkmaktadır. 

 Sadece Kazakistan’da iki yıl içinde 29 okulun açılmasının “Kazak Doğal Gazı” ile doğrudan ilişkisi var mıdır, sorusunu akıllara getirmektedir. ABD’nin ekonomik ve siyasi ihtiyaçlarının gözetildiği bir konuşlanma söz konusudur. 

 Dini görünüşlü Fetullah Gülen Cemaatini ABD niçin örgütlemiş olabilir? Böyle bir amacı gerçekleştirmek için normal bir holding ile yola çıkılamaz mıydı? Elbette hayır. Cemaat kültürü içinde yetişmiş, ser verip sır vermeyen, cemaatte gördüğü hatalarda keramet arayan, bir noktada mankurtlaştırılmış hizmet erlerinin yerini başkasının tutmasına imkân yoktur. Aklı başında bir öğretmen, kısa sürede bu okulların mahiyetini çözer ve onlarla çalışmayı reddettiği gibi olup biteni Dünya aleme anlatırdı. “Türk Okulları” denen okullarda İstiklal Marşı ve Türk Bayrağının mizansen olduğunu, bilhassa Orta Asya’da ki okullarda ki “İngilizce” öğretmenlerinin ABD’nin resmi pasaportu olduğundan rahatsızlık duyardı. Okulların açtığı yoldan ülkeye gelen Soros tipi STK ı ile sıkı fıkı bağlantılar ve birlikte yapılan “Abantvari” toplantılar ile bulundukları ülkelerin idari mekanizmasının nasıl 

zorlandığını görerek, her şeyden vazgeçip geri dönerlerdi. İşte bunun için dışa kapalı, sorgulama yapma yetileri olmayan robotlaştırılmış cemaat mensupları kullanılmaktadır. Hasan Sabbah’ın fedaileri için kullanılan haşhaşi, cemaatte Risale olmuştur. 

 Bir devlete eğitim seferberliği ile giren okul mensupları, kurdukları yakın ilişkilerle devlet görevlerine de yükselmeye başlamıştır. Kazakistan’da Özal’ın aracılığı ile onlarca lise kuruldu, üniversite açıldı. Bu okulların öğretmenlerinden Ali Bayram, Kazakistan Parlamentosu’nun Milli Eğitim Komisyonu Fahri Üyeliği’ne yükselmiş bununla da kalmamış, dışarıdan eğitim yatırımı için gelenler hakkında ondan görüş alınır olmuştur. 

 Demek ki sadece eğitim faaliyetleri değil, işbirliği nispetinin durumuna göre bulundukları devletlerde çeşitli görevlere de gelmektedirler. Tüm işleri Allah rızası için okul açıp, geleceğin sağlıklı nesillerini yetiştirmekten ibaret bir misyonları olsa bundan herkesten önce gurur duyacağımın bilinmesini isterim. 

 Ali Bayram’ın adını son dönemde ABD’de Hartford Seminary papaz okuluna (Papaz-Misyoner Okulu) 2 milyon dolarlık bağış haberi ile düştü. Bağış Ali Bayram adı ile yapılmıştı. Cemaat önce bu bağış haberinin iftira olduğunu söylemiş, Papaz Okulu (Seminary) tarafından basına yapılan açıklama ile susmak zorunda kalmışlardı: 

 “Bu paranın İslam’ın yanlış anlaşılmasını önlemek amacı ile Modern İslam Kürsü’sü kurulması için verildiği” duyuruldu. 

 Misyonerlik Okuluna açılacak bölümle mi, İslam yanlış anlaşılmaktan kurtulacak? Diye sormak gerekiyor. Yoksa buralara açılacak kürsüler ile İslam, Hıristiyanlığın bir bölümü haline mi getirilme amacı taşıyor. Geçtiğimiz aylarda Avustralya Papaz okuluna, Fetullah Gülen kürsüsü de mi bu amaçla açılmıştır? Ayni şekilde papaz okuluna da ödeme dolar bazında olacaktır. Fetullah Gülen Cemaati, Dünya’ya İslâm’ı anlatmak için niçin misyoner okullarının kuyruğuna takılıyor, bunu anlayan var mıdır? 

 Gaye İslâm’ı tanıtmak ise “İslam Enstitüsü” açılır ve bilmeyene anlatılır. Tüm dünya’da yüzlerce okul, dershane açan cemaat bunu yapmaktan aciz midir? 

Neval Kavcar

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap