110) BU YAZIYA DİKKAT !

Yayin Tarihi 16 Şubat, 2008 
Kategori BASIN-YAYIN

 

Eski kurtların dedikleri


Türk demokrasisi tüm partileriyle, medyasıyla ve diğer kurumlarıyla güzel bir noktaya gelmiştir. Ekonomimiz de demokrasimizin düzeyine uygun bir gelişme içindedir. Bunlardan demokraside olacak bir kırılma, ekonomiyi de öyle bir kırar ki; çıkacak fırtına herkesi savurabilir. Türkiye’nin makul insanları artık gelecek ve kriz korkusuyla yaşamak istemiyor

Tecrübeli muhabirlerin yaptığı tespitlere göre, Ankara’da AKP için bir kapatma ve 15 kadar ismin de siyasetten yasaklanması çalışması yapılıyor. (Diğer 13 ismin kimler olduğu yolunda fazla bilgi sızmadı). Bizim ‘İnşallah olmaz’ umuduyla izlemeye çalıştığımız bir süreç bu. AKP’yi çok sevdiğimizden filan ‘İnşallah olmaz’ dediğimiz yok. Biz sadece Türkiye’yi düşünürüz. Siyasi partiler ve kişilikler teferruattır, o gelir bu gider. Önemli olan bu ülkenin makul insanlarına olacaklardır. Bizim için makul insanların koruma altına alınması önemlidir. Bürokratların seçilmişlere karşı girişebileceği her türlü siyaset dışı hareket Türkiye’ye telafi edilmesi zor zarar verecektir.

Dikkat ettim, aynı gün içinde ben CHP lideri Deniz Baykal ile, Ankara Temsilcimiz İsmail Küçükkaya da MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşmüşüz ve ikisi de kapatma davası açılması söylentisi konusunda tıpatıp aynı cümleyi kullanıp, ‘Siyasetin doğal mecrasına aykırı her türlü müdahaleye karşı olunmalı’ demişler.

Demokrasiye uyan, değişmiş Türkiye’ye yakışan modern tavır da budur. Zaten Baykal bir süredir siyasetin doğal mecrası hakkında konuşuyor. AKP’nin gönderilme yolunun seçimler olması gerektiğini söylüyor. Birçok ülkede böyle bir şeyin hatırlatılması bile anormal görülebilir ama Türkiye koşullarında bu tür basit doğruları tekrar tekrar hatırlatmakta yarar var.

Muhalefet partilerinin bu tür tavır sergilemeleri, siyaset dışı mecrada hareket düşünenleri biraz durdurup düşündürmeli.

Bu iki tecrübeli liderin söyledikleri dışında, bir de onlardan daha da tecrübeli ve görmüş geçirmiş bir siyaset bilgesi olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dedikleri de önemli. O da bana telefonda ‘Her gün akşama öleceğiz diye düşünerek yataktan kalkılmaz. Türk devletinin bileğini kimse bükemez, toplumda bölünmüşlük yaratılmıştır ama devlette bölünme olmaz’ demiştir.

Demirel devletin kendisini korumak güdüsünden bahsediyor. Bu güdüyü en iyi bilen insanlardan bir tanesinin o olması gerekiyor.

Zaten kapatma davası gibi yaklaşımları düşünenler de devleti koruma güdüsüyle hareket ediyorlar.

‘Laikliği korumak’ gibi bir görev tanımları var kendilerine biçtikleri.

Biz bugün Türkiye’de laikliği korumak için yapılacak en son hareketin bir iktidar partisine karşı siyaset dışı mecralarda müdahale olacağını düşünüyoruz.

Geçmişte izledik, birkaç kez parti kapatıldı ve laikliğe karşı olduğu düşünülen hareket her defasında daha güçlenerek geldi.

Öncelikle laikliğin ne olduğu konusunda tam anlaşma yok Türkiye’de. Anlaşma olmadığından, ne olduğu tam bilinemeyen şeyin doğal olarak nasıl korunacağı da tam bilinemiyor. Bu nedenle sağlıklı bir sürece girmemiz için ciddi bir toplumsal diyaloğa ihtiyacımız var. Konular ve tanımlar üzerinde konuşmamız gerekiyor. Uzlaşacağımız noktalar mutlaka vardır, laiklik konusunda kesin vardır, çünkü Türkiye’nin makul insanlarının nasıl bir yaşam biçimi arzu ettikleri biliniyor artık.

Yeri gelmişken söylemek zorundayız, Başbakan Erdoğan’ın sinirli tavırları, toplumsal diyaloğun açılması için elverişli bir ortam sağlamıyor. Başbakan, ‘Nasılsa ezici  çoğunluk bende. Diyaloğa girmek zorunda değilim’ diye düşünüyorsa işte o zaman ‘Çoğunluk zorbalığı’ tanımının uygun olduğu ortam yaratılmış olur.

Başbakan’ın bunu istediğini tahmin etmiyoruz. Türk demokrasisi tüm partileriyle, medyasıyla ve diğer kurumlarıyla güzel bir noktaya gelmiştir. Ekonomimiz de demokrasimizin düzeyine uygun bir gelişme içindedir. Bunlardan demokraside olacak bir kırılma, ekonomiyi de öyle bir kırar ki; çıkacak fırtına herkesi savurabilir. Türkiye’nin makul insanları artık gelecek ve kriz korkusuyla yaşamak istemiyor.

Dikkat ediyor musunuz; artık Avrupa Birliği hiç konuşulmuyor, bu mesele tamamen unutuldu gibi. Halbuki Türkiye’nin genelde sessiz duran makul insanlarının arzu ettikleri yaşam biçimini onlara sağlayabilecek tek gelişme Avrupa Birliği üyeliğidir.

Hükümet sessiz kaldıkça, ben bu konuda isteksiz olduklarını düşünmeye başladım.

Bu da çok üzücü olur, çünkü büyük fırsat heba ediliyor demektir bu.

Serdar TurgutAKŞAM

 

 

Paylaş:

Yorumlar

Yorum yap