93) ASYA’DA SİYASİ KARGAŞA!
Yayin Tarihi 15 Mart, 2009
Kategori SİYASİ
ASYA’DA SİYASİ KARGAŞA
Obama yönetiminin Amerikan dış politika çıkarlarının neler olduğu konusunda Bush yönetimine göre çok farklı bir bakış açısı var. Buna rağmen, Obama yönetimi, Bush yönetiminin Rusya hakkındaki kaygılarının birçoğunu devraldı.
Bu paylaşılan endişeler arasında şunlar yer almaktadır; Rusya’nın artan otoriterliği; Rusya’nın siyasi bir kaldıraç olarak, Avrupa’nın Rus gazına olan bağımlılığını kullanması korkusu; Rusya’nın NATO genişlemesine muhalefet olması; Rusya’nın şu anda Gürcistan’a karşı kuvvet kullanımı ve buradaki başarının başka yerlerde (özellikle Kırım’da) de benzer eylemlere öncülük etme olasılığı; İran nükleer gücü konusunda Rusya’nın ABD ve AB Üçlüsü1 ile olan gönülsüz işbirliği; Rusya’nın ABD güçlerinin Manas hava üssünden çıkması konusunda Kırgızistan’a olan desteği. Diğer pek çok endişeden de söz etmek mümkündür.
ABD’nin hedefleri hakkında da Putin/Medvedev rejiminin endişeleri mevcuttur. Çoğu zaman, Moskova’nın ABD hakkındaki endişeleri ile Washington’ın Rusya hakkındaki endişeleri karşılıklıdır. Örneğin Moskova, Washington ve Brüksel’in “Rusya’nın iç işlerine karışmama” politikası uygulamasını diler – yani, sadece Putin/Medvedev rejimini kabul etmelerini ve onlarla iş yapmalarını, ancak bu sırada Rusya’daki demokrasi ve insan hakları ile ilgilenmemelerini istemektedir.
Ayrıca, Kremlin Batı Avrupa için baş enerji sağlayıcı olma konumunu korumak isterken, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini durdurmayı arzu etmektedir. Benzer şekilde, Orta Asya’nın gayri resmi olarak kendi “etki alanı” içerisinde olduğunun kabul edilmesini de istemektedir.
Moskova’nın ABD ile ana sorunu, Soğuk Savaş zamanındakinin tersine, Rusya’nın Washington’ın temel dış politika endişesi olmamasıdır. Özellikle de 11 Eylül terör eylemlerinden itibaren. Irak, Afganistan, İran ve genel olarak da “Terör ile Savaş”, bu günlerde ABD’nin ana öncelikleridir.
Farklı olarak, Moskova Amerika’yı temel dış politika sorunu olarak görmeye devam etmektedir. Üstelik Rusya başka sorunlarla da karşı karşıya gelmektedir. Ve bu sorunların bazılarıyla Moskova tek başına mücadele edemez. Bu nedenle Washington ile birlikte hareket etmeye ihtiyacı vardır.
Bu da bazı durumlarda Moskova’nın çelişkili ve karmaşık dış politika hedeflerini takip etmesine yol açmıştır. İran ve Afganistan durumları buna örnektir.
İran ile ilgili olarak, Moskova, Rusya-İran ilişkilerini geliştirmek için, İran-Amerikan düşmanlığından faydalanmıştır. Moskova, İran’ın nükleer enerji programına önemli boyutta destek sağlamıştır, Tahran’a silah satmıştır, İran’a yönelik ABD ve AB Üçlüsü tarafından BM Güvenlik Konsey’i yaptırım önerilerini (Kırım ile beraber) geciktirmek ve yumuşatmak için uğraşmıştır.
Buna karşın, İran Rusya için ne kadar zor, hatta nankör, bir ortak olduğunu kanıtlamıştır. Tahran, Putin’in İran nükleer krizini çözme amacındaki çeşitli önerilerini reddetmiştir. Bu önerilerde Rusya’nın zenginleştirilmiş uranyum tedarikçisi olarak İran nükleer enerji programına hizmet edeceği belirtilmiştir. Tahran, bunun Rusya’nın kendi uranyumunu zenginleştireceği konusunda ısrar etmiştir. Rusya da Batı ile beraber, bu yardımın İran’ın nükleer silah geliştirmesine öncülük etmesinden endişelidir.
Ayrıca, Moskova, Amerika’nın veya İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırmasını da istememekte olup Tahran’ın istediği S-300 hava savunma sistemini de satmaya istekli değildir. Bu tür gelişmiş sistemler, potansiyel hava saldırılarının yol açabileceği zararları azaltırlar. Moskova’nın isteksizliği, İran’ın S-300 sistemlerine sahip olmasının nükleer silah edinme çabalarını hızlandıracağına yönelik, endişelerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, Moskova, Rusya ve İsrail arasındaki yakın işbirliğini, özellikle de güvenlik alanında, yara almasını istememektedir.
Son olarak, Moskova; İran, İsrail ve/veya ABD arasında gerçekleşebilecek olası bir çatışmanın sonuçlarından endişe etmektedir. Moskova ayrıca, İran ve ABD arasındaki bir yakınlaşmanın sonuçlarından da endişe duymaktadır. Moskova, özellikle, ABD-İran arasında bir yakınlaşmanın, İran’ın silahlarını ve nükleer teknolojisini Rusya yerine ABD’den almasından; Amerika’nın Hazar Havzası petrol ve gaz boru hattının İran üzerinden geçmesini onaylaması ve desteklemesinden (Bu hareket, Rusya’nın geçiş gelirlerinin azalmasına ve Rusya’nın bu bölgedeki etkisinin azalmasına yol açacaktır.) ve Amerika’nın “İran ile başa çıkmak için” Rusya’ya olan ihtiyacının şimdikine oranla daha azalmasından kaygılanmaktadır.
Afganistan içinse, Moskova, Amerika’nın Orta Asya’daki etkisinin giderek artmasından endişelenmektedir ve Amerikan varlığını yok etmek için, yok edemese bile en azından bunu en aza indirmek için çalışmaya devam etmektedir.
Moskova, ayrıca “Radikal İslam”ın Orta Asya’ya yayılma ihtimalinden kaygılanmaktadır. Bu durum da sadece Rusya’nın etki alanını koruması önünde engel yaratmakla kalmamakta, ayrıca Rusya’nın Müslüman bölgelerine de taşabilecektir. Bu korku, Rus lideri Vladimir Putin’in, 2001’in sonlarında Amerika liderliğinde Afganistan’da başlayan müdahalesini desteklemesinin ve Washington’ın Orta Asya’da askeri üsler kurmasına izin vermesinin arkasındaki uzlaşmanın göstergesidir. Moskova, Afganistan’daki ABD/NATO varlığının, Rusya’nın Orta Asya’daki çıkarlarına hizmet ettiğinin farkındadır.
Son zamanlarda, bu çatışan motifler çelişen politikalara neden olmuştur.
Pakistan’dan Afganistan’a giden ABD/NATO ikmal hatları giderek artan saldırılara maruz kalmıştır. Rusya’nın bu duruma tepkisi, ABD ve NATO’nun, Rusya (ve Orta Asya) üzerinden Afganistan’a nakledilen “öldürücü olmayan harp malzemesi” kaynaklarının miktarının artırmasına izin vermesi şeklinde ortaya çıkmıştır.
Fakat Özbekistan 2005’te Karshi-Khanabad’da Amerikan hava üssünü kapadıktan sonra, Moskova, Kırgızistan’ı Manas’taki Amerikan askerlerini çıkarması için sıkıştırmaya başlamıştır. Şu anda görüldüğü üzere, Kırgız hükümeti bunu yapma niyeti taşımaktadır.
Amerikan askerlerini Manas’tan çıkarmak, Rusya’nın Orta Asya’daki Amerikan etkisini azaltma hedefine katkıda bulunacaktır. Fakat Manas ABD/NATO’nun Afganistan’daki Radikal İslamlaşma ile mücadelesinde önemli bir rol oynadığından, bu üssün kapanması sadece ikincisinin (yani Radikal İslam’ın) güçlendirilmesine hizmet edecektir.
Bundan sonra, Moskova’nın çözmesi gereken bir ikilem vardır: Rusya, Washigton’ın Orta Asya’da güçlü bir pozisyona sahip olmasını istememektir, ancak Amerikalıların Afganistan’da güçsüz kalmasını da istememektedir. Kremlin ilk hedefi gerçekleştirmede başarılı olduğu sürece, bu çabası ikinci hedefe zarar verecektir.
Putin, önce çeşitli konularda ABD’ye muhalefet olarak, sonra da belli konulardan Amerikan liderlerine işbirliği önererek ve karşılığında ABD’den diğer alanlarda ödün bekleyerek Washington’ın hareketlerini etkilemeye çalışmıştır. Örneğin Putin, Washington’ın Ağustos 2008 Rus-Gürcü çatışmasının sonuçlarını kabulünün, İran konusunda daha fazla işbirliğine yol açacağını ima etmiştir.
Rus yetkilileri ayrıca, Washington’ın “güzelce sorması” durumunda, Moskova’nın Kırgız hükümetinin Manas üssü kararını tersine çevirmesi için etkisini kullanabileceğini de belirtmiştir – karşılığında da, tabii ki, ABD’nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde kurulması planlanan balistik füze savunma uygulamalarından vazgeçmesini beklemiştir.
Buna rağmen, Obama yönetimi, Rus baskısına karşı teslim oluyor gibi gözükmek istememektedir. Bu sadece yönetimi milli güvenlikte “yumuşak” olmakla suçlayan Cumhuriyetçilerin iddialarına destek sağlayacaktır. Amerikan yetkilileri ayrıca farkındadırlar ki, genellikle Kremlin uzlaşmayı daha ileri boyutta muziplik daveti olarak görmektedir. Ek olarak, hiçbir Amerikan yönetimi – ne Demokratlar, ne de Cumhuriyetçiler – Moskova’nın işbirliğini kazanmak veya Washington’ın ortak hedef olarak gördüğü şeyleri elde etmek için, Moskova’ya ciddi ödünler vermeyecektir.
Gerek ABD, gerekse Rusya iyi ikili ilişkilere sahip olmak istemektedirler. “Radikal İslam”a karşı ortak karşıtlık da dahil olmak üzere, önemli ortak çıkarları vardır. Fakat Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında bugüne kadar olduğu gibi, İran ve Afganistan’ı da içeren üçüncü ülkeler üzerindeki farklılıklar, Rus-Amerikan bağlarını altüst etmeye devam edecektir.
Editörün notu: Mark N. Katz, George Mason Üniversite’sinde iktidar ve politika profesörüdür. Bu yorum, Katz tarafından Şubat’ta Ottowa, Kanada’da Savunma Vakıfları Enstitüsü, 25. Yıllık Savunma Semineri sırasında yapılan sunumun kısaltılmış halidir.
Prof. Dr. Mark N. Katz
Bu makale Mark N. Katz tarafından Eurasia Dergisi’nin 6 Mart 2009 sayısında yayınlanmıştır.
http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav030609d.shtml
1Ç.N: AB Üçlüsü (AB-3) ülkeleri ile kast edilen Almanya, Fransa ve İngiltere’dir.
Çeviri: Anıl KANGAL
TÜRKSAM
Yorumlar
“93) ASYA’DA SİYASİ KARGAŞA!” yazisina 1 Yorum yapilmis
Yorum yap
Ya bizim dengeler.
Bizim dengeler, milli ve şahsiyetli siyaset islter.
Ve tam zamanıdır.